Gözdağı değil eylem programı! Basınç alma değil ortak ve kitlesel miting!

Türkiye’nin “İnsan onuruna yaraşır bir yaşam talep ediyoruz” diyerek ortak bir deklarasyon yayımlayan üç büyük sendikal konfederasyonu, metnin yayımlanmasının üzerinden üç aya yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen halen mücadele alanlarında ortaklaşabilmiş değil. Ve görünen o ki böylesi bir birliktelik için sendikal önderliklerin bir çabası da söz konusu değil.

Gazetemizin geçtiğimiz sayılarında bu konu üzerinde etraflıca durmuştuk. Tekrara düşmemeye özen göstererek, böylesi bir ekonomik kriz ortamında bu konuyu gündemde tutmaya devam etmeye de gayret edeceğiz.

Krizin işçi sınıfı üzerinde yaratmış olduğu tahribat öylesine ciddi boyutlarda ki, tabandaki basınç üç konfederasyonun önderliklerini ortak bir metin yayımlamaya mecbur bıraktı. Ancak yine bu önderlikler, şu ana kadar bu basıncı birleşik ve kitlesel bir mücadeleye dönüştürmemek adına direnç gösteriyorlar.

Keza ayrı ayrı düzenlemekte oldukları bölgesel mitingler, bunların yer ve saat seçimleri, kendi tabanlarını dahi tam anlamıyla seferber etmek istemediklerini ayan beyan gösteriyor. Yine konfederasyonlar, içlerinden birinin çağrıcısı olduğu bölgesel mitinglere diğerlerinin de temsili düzeyde katılacaklarını duyurmuş olsalar da bugüne kadar bundan da imtina ettiler.

Sendikal bürokrasi, tabandaki bu haklı basıncı, iktidara kısmi bir gözdağı verme seviyesinde sınırlama gayretinde. O nedenle de insan onuruna yaraşır bir yaşam temenni eden önderlikler, bu yaşama erişmek adına mücadele etmekte olan örgütlü işçi sınıfının önüne acil taleplerden oluşan ve alanlarda da ortaklaşmayı mümkün kılacak bir eylem programı koymuyor.

Ancak sınıfın mücadeleci unsurlarına düşen en temel görevlerden bir tanesi; talep, eylem programı ve birleşik mücadele başlıkları üzerinden önderlikler üstündeki baskıyı artırmak ve önderlikleri tutum almaya zorlayacak yolları bulmak olmayı sürdürüyor.

Bunu mümkün kılmanın yollarından bir tanesi ve belki de şu an için en canlı örneği, sürmekte olan grev ve direnişlerin birbirlerinden yalıtık devam etmesini aşmak yönünde çaba sarf etmek.

Bu bağlamda Polonez, As Plastik, MKB Rondo, Mersen ve Tarkett işçilerinin haklı talepleri için birlikte Ankara’ya yürüyeceklerini açıklamaları, uzunca bir süredir söyleyegeldiğimiz mücadelelerin birleştirilmesi açısından oldukça kritik bir ihtiyaca cevap veriyor.

Bu direniş ve grevlerin talepleri haliyle birbirine çok benzer: güvenceli, sendikalı bir şekilde çalışmak ve insan onuruna yaraşır bir ücrete ve çalışma koşullarına sahip olabilmek. İktidarın ve patronların örgütlü bir şekilde baskı ve saldırılarına maruz kalan bu direniş ve grevlerin, mücadele alanında da birleşme iradeleri hem kazanımla sonuçlanıp işçi sınıfının önüne pozitif bir örnek bırakmaları hem de konfederasyon ve sendika ayrımı yapmaksızın, tersine bunu da aşabilecek şekilde, sınıfın birliği vurgusunun yaratılabilmesi bakımından hayati önemde.

Örgütlü saldırı karşısında örgütlü bir mücadele hattının inşa edilebilmesi ve bunun örgütlü işçi sınıfı içerisinde yaratması olası pozitif etki ise konfederasyonların önderlikleri üzerindeki baskıyı artırmanın, onları tutum almaya, kitlesel ve birleşik mücadeleye itmenin sağlanabilmesi için en acil ve güvenilir yol olarak karşımızda duruyor.

Sınıf devrimcilerinin önündeki en temel sorumluluk ise sınıfın mücadeleci unsurlarıyla birlikte bu hattın açığa çıkarılabilmesi sağlamak; acil taleplerin ve birleşik bir eylem programının oluşturulması adına bu mücadelelere eşlik etmek ve bu önermeleri sürekli tartıştırmak.

Yorumlar kapalıdır.