Asgari ücret değil sefalet ücreti

Asgari ücretin belirlenme süreci ve belirlenecek asgari ücretin miktarı her zaman ülkede bir numaralı gündem olmayı başarmıştır. Bunun nedeni ülkedeki emekçilerin önemli bir kısmının asgari ücretle çalışıyor olmasıdır. Asgari ücret her ne kadar bir ülkedeki en düşük taban maaş olarak belirlense de veriler asgari ücretin Türkiye’de hâkim-ortalama ücret olduğunu göstermekte. 2024 verilerine göre ülkede çalışan nüfus olan 32 milyon işçinin 11 milyon 200 bini asgari ücretle çalışmakta; bu da çalışanların yaklaşık yüzde 38’nin asgari ücretle çalıştığını gösteriyor. Bu oran 2025 sonunda muhtemelen yüzde 45 civarında olacak. Yani her iki çalışandan biri asgari ücretlidir diyebiliriz rahatlıkla.   

Asgari ücret nedir?

Asgari ücret veya minimum ücret, patronların işçilere yasal olarak ödeyebilecekleri en düşük ücreti, yani işçinin bir işgünü çalışabilmesi için ödenebilecek en düşük ücreti ifade eder. Mealen, “Bir işçi en az kaç lira alırsa ertesi gün ölmeden tekrar işe gelebilir?” sorusunun cevabıdır asgari ücret.

Pek çok ülkede asgari ücret belirlenirken dört kişilik bir ailenin bir aylık temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir ücret göz önüne alınır. Güya ülkemizde de bu yol izlenir ancak ortaya çıkan rakamlar maalesef bunun nasıl büyük bir yalan olduğunu ortaya koyar. 2025 yılı asgari ücreti 22.104 TL iken 2025 yılı açlık sınırı 28.412 TL. Bu da asgari ücretin açlık sınırının bile altında olduğunu göstermekte.

Asgari ücret ilk ne zaman uygulandı?

Asgari ücretin tarihçesine bakıldığında, bu ücretin işçi mücadeleleri sonucunda kazanılmış bir hak olduğunu görürüz. Asgari ücretin ilk uygulamaları, oldukça kötü şartlarda çalışan işçilerin verdiği mücadeleler neticesinde ortaya çıkmıştı. Malum olduğu üzere kapitalizmin ilk dönemlerinde işçiler açlık sınırının bile altında ücretlerle çalıştırılmaktaydı.

İlk olarak 1894 yılında Yeni Zelanda’da kabul edilen asgari ücret uygulaması zamanla tüm ülkelere yayıldı. Bu yıllarda yükselen işçi mücadelesini önlemeyi amaçlayan kapitalist ülkeler asgari ücret uygulamasını yasalarla güvence altına almak zorunda kaldı. Türkiye’de ise 1974 yılında asgari ücret uygulaması başladı.

Özellikle Sovyetler Birliğinin kurulması ve peşi sıra gelen devrimci dalga işçi sınıfının kazanımlarını perçinlemiş, birçok ülkede asgari ücret az sayıda işçinin aldığı taban ücret durumuna gelmişti. Ancak Sovyetler Birliği ve diğer işçi devletlerindeki bürokratik çürüme ve buna bağlı olarak bu devletlerin çöküşü ile yine asgari ücret birçok ülkede hâkim-ortalama ücret haline gelmeye başladı.   

Asgari ücret nasıl belirlenir?

Türkiye’de asgari ücret, hükümet denetimindeki 15 kişilik bir komisyon tarafından belirlenir. Bu komisyon beşi hükümet temsilcisi, beşi patron sendikalarının temsilcileri ve kalan beşi de işçi sendikalarının (en çok üyeye sahip işçi konfederasyonunun) temsilcilerinin katılımıyla şekillenir. Komisyon aralık ayı başlarında toplanarak bir sonraki yılın asgari ücret miktarını belirler. Görünürde işçi temsilcileri ile patron temsilcilerinin sayısı eşit gibi görünse de burjuva bir devletin temsilcileri doğal olarak patron sınıfının temsilcileridir ve aslında 10’a beş şeklinde bir şekilleniş vardır karşımızda. Dolayısıyla komisyon toplanırken sık sık dile getirilen “uzlaşma” ifadesi aslında kitlelerin gözünü boyamaya yönelik bir perdeden ibarettir.

Geçtiğimiz yıl işçi sınıfını temsil eden Türk-İş sendikasının yöneticileri bu yıl komisyona katılmayacaklarını belirtmişlerdi. Zira geçtiğimiz yıl, enflasyonun yüksek olması nedeniyle 2022 ve 2023 yıllarında asgari ücrete yapılan senede iki zam uygulamasından vazgeçilmiş ve enflasyonun çok altında bir zam yapılmıştı. İşçi sınıfından yükselen tepkiler üzerine Türk-İş göstermelik eylemler yapmış ve komisyona katılmayacağını açıklamak zorunda kalmıştı. Şimdi Türk-İş, hükümet temsilcisi sayısının bire düşürülmesi şartıyla komisyona katılabileceğini açıkladı. Ancak bu durumda bile patron sınıfının nicelik olarak daha güçlü olacağı çok bariz. Muhtemelen komisyonda yine bir gölge oyunu oynanacak, işçi sınıfının yükselecek tepkisi sendika bürokratları tarafından sönümlendirilmeye çalışılacaktır.

Çözüm nedir?    

Sonda da belirtildiği gibi bu yıl da asgari ücret belirleme sürecinden bir fiyasko çıkacağı aşikâr. Patronlar krizi ve yüksek maliyetleri, hükümet ise enflasyonu gerekçe gösterip bin dereden su getirerek asgari ücreti en düşük düzeyde tutmaya çalışacak. En iyi beklenti asgari ücrete yüzde 28,5 artış yapılması ve rakamın 28.404 TL’ye çıkartılması. En azından TÜİK enflasyon verileri bunu zorunlu kılıyor. Lakin rakamın bunun altında olması hiç de sürpriz olmaz. Zira Şimşek yönetimi enflasyonun düşürülmesi için gerçek enflasyonun altında maaş artışları yapmakta kararlı. Yani aslında enflasyonun yükünü işçi sınıfının sırtına yüklemekte kararlı…

Halbuki asgari ücretin ya da işçi maaşlarının yükseltilmesi enflasyonun artmasının temel nedeni değildir. Enflasyon artışını durdurmak isteyenler devletin dış borçlarına, cari açığına, faiz ödemelerine bakmalıdır. Bu enflasyon ateşinin sorumlusu işçi sınıfı değildir. Bu olumsuz tablo karşısında asgari ücretin en azından açlık sınırının üstüne çıkartılması mücadelesi oldukça önem kazanmakta. Ayrıca asgari ücret artışının eşel mobil sistemi ile belirlenmesi ve yılda dört kez gerçek enflasyon oranında zam yapılmasını talep etmek de gerekmekte. Zira asgari ücrete yapılacak zam tüm işçilere yapılacak maaş artışlarının miktarını belirleyecek. Komisyon kurulmadan tüm işçi sendikalarının, devrimci demokrat güçlerin harekete geçmesi, bu taleplerde birleşerek sermaye temsilcilerini sıkıştırması elzem. Aksi halde 2026 yılı da işçi sınıfı için kapkara bir yıl olacak.

Yorumlar kapalıdır.