Manisa Selendi’de Romanlara Linç Girişimi

Manisa ilinin Selendi ilçesinde bir kahvehanede nedeni taraflarca farklı aktarılan bir tartışmayla başlayan olayların sıcaklığı halen devam ediyor. Kahve sahibi kapalı mekânda sigara içme ısrarının olayları ateşlediği iddiasında. Bu suçlamanın muhatabı kişi ise kapalı alanda sigara içmediğini, kendisine Roman olduğu için çay verilmediğini, ayrımcılık uygulandığını ve tartışmanın asıl bu nedenle çıktığı söylemekte.

Olayların gelişimi de kahve sahibini değil kendisine sadece Roman olduğu için ayrımcılık yapıldığını söyleyen kişinin haklı olduğunu doğrulamakta. Nitekim yüzlerce kişinin Romanların yaşadığı mahalleyi basması, çoluk-çocuk gözetmeden evleri taşlayıp, araçları yakması bu ayrımcılığın açık bir linç girişimine dönüştüğünü gösterdi.

Linç girişiminde ihmali ve teşviki bulunanlar yargılansın!

Yaklaşık 6 bin 800 kişinin yaşadığı Selendi ilçesinde 100 civarında Romanın yaşadığı belirtiliyor. Bu olaylar neticesi 80 kadar Roman hayati tehlike altında oldukları gerekçesiyle Manisa’nın bir başka ilçesi Gördes’e naklediliyor. İşin ilginç yanı Gördeslilerin de Romanları ilçelerinde istemediklerine dair haberlerin gelmesi. Bu 80 Roman şimdi Salihli, Selendi ve Gördes arasında kalmış durumda. Nereye gidecekleri, gittikleri yerde kabul görüp görmeyecekleri ve olası bir sorunun çıkıp çıkmayacağı ise belirsizliğini koruyor. Belirsizliği arttıran temel faktör ise vali ve belediye başkanının açıklama ve tutumları. Linç girişimine maruz kalan Romanlar can derdi yaşarken valinin kendilerine Selendi ilçesini kendi rızalarıyla terk ettiklerine dair kâğıt imzalatmaya çalıştığını açıkladılar. Belediye başkanının ise ilçe halkını anonsla hükümet binası önünde topladığı ve buradan organize şekilde kışkırtmanın gerçekleştiğine dair ciddi suçlamalar var. Belediye başkanı bunu gerçekten yaptı mı, bilemiyoruz. Bildiğimiz şey belediye başkanının olaylar sonrası yaptığı açıklamada Romanları sanki toplum dışı unsur gibi ifade eden görüşlerinin tartışmaya yer bırakmayacak bir ırkçılık içerdiğinin sabit olduğu. Dolayısıyla Hükümet ve savcılar derhal vali ve belediye başkanı başta olmak üzere linç girişiminde ihmali ve teşviki bulunanlar hakkında yasal takibat başlatmalıdır. Tüm kamuoyu gibi biz de İşçi Cephesi olarak tüm sorumlulardan hesap sorulmasını talep ediyoruz

Lakin bu noktada duralım ve bu olaylar üzerine değerlendirme yapan birçok kişinin ısrarla yaptığı bir hatayı derinleştirmekten kaçınalım. Yaygın değerlendirme ve bakış açısı şöyle: “Toplumda büyük bir öfke birikimi ve kutuplaşma var; her yer kin ve nefret dolu. Selendi’de olanlarda bu durumun bir sonucu…” Biz bu değerlendirmeye katılmıyoruz. Özellikle son dönemde meydana gelen benzeri her olayda “iç savaş” izleri arayanların sadece sosyolojik açıdan değil politik açıdan da çok yanlış yolda olduğunu düşünüyoruz. Öncelikle bu tür yaklaşımların bize nedeni/kaynağı değil sonucu verdiğini hatırlatmakla başlayalım. Biz şu soruyu soruyoruz: Bu olayların gerçek kaynağı nedir?

Sorun devletin ideolojisinden ve rejimin niteliğinden kaynaklanıyor

Bize göre linç girişimi sonucu, vali ve belediye başkanının tutum ve açıklamaları ise olayların gerçek nedenini, kaynağını göstermektedir. Benzeri birçok olayda olduğu gibi bu olayda da mağdurlara kışkırtıcı ve suçlu muamelesi yapılırken linç girişiminde bulunanlara ise bir kez daha duygularıyla oynanan hassas iyi adam rolü verilmeye kalkılmıştır. Bunun anlamı açık. Linç girişimine kalkanlar devletin tarihsel, sosyal ve politik olarak yanlarında olduğunu bilmekte, görmekte, hissetmektedirler. İnsan da öldürseler bunun meşru olduğuna ve başlarına bir şey gelmeyeceğine dair sarsılmaz bir inançları bulunmaktadır. Bu nedenle sözüm ona halkı yatıştırmaya çalışan vali, belediye başkanı “hassasiyetinizi anlıyoruz ama…” tarzı konuşmalar yaptıkça da bu linç girişimlerinin sonu gelmeyecektir.

Selendi halkına seslenen vali şöyle konuşsun, “Romanlar bu toprakların, Selendi’nin bir parçasıdır. Herkes gibi malları, canları devletin koruması altındadır. Linç girişimine kalkanlar ağır bir suç işlemektedir ve bunu yapanlar kesinlikle cezasız kalmayacaktır. Her kim ki Romanların bir tekinin saçının teline dokunur karşısında devleti bulur” ve tabii bunları demekle kalmasın gereğini de yapsın bakalım. Devlet bu tutumu aldığında sadece Selendi de değil Türkiye’nin hangi köşesinde bir Romana, Kürde, Ermeniye ya da farklı görünen (aslında gösterilen) herhangi birine karşı kim linç girişiminde bulunmaya cesaret edebilir? O vakit kim Romanı, Ermeniyi, Kürdü farklı görme hak ve cesaretine sahip olabilir? Selendi’de Romanların canına malına kastedenler yaptıkları şeyin yanlarına kâr kalacağını, bırak ceza almayı sırtlarının sıvazlanacağını binlerce benzeri örnekle çoktan hatmetmiş durumdalar. Dolayısıyla “işsizlik çok arttı bu linçler onun için oluyor” şeklindeki ucuz, neden-sonuç ilişkisini kurmaktan aciz, indirgemeci, sabun köpüğü değerlendirmeleri bir yana bırakıp devletin ideolojisinin ve rejimin niteliğinin belirleyiciliğinin ısrarla altını çizelim. Trabzon’da, Adapazarı’nda, İzmir’de, Edirne’de yaşanan linç girişimlerinde hesap sorulmaması Selendi’nin yaşanmasına yol açtı. Onlarca ev taşlandı, araçlar yakıldı ve bir kişi hakkına bile işlem yapılmadı. İşte bu durum yeni Selendi’lerin yaşanmasını da kaçınılmaz kılıyor; yoksa işsizlik ya da benzeri bir başka şey değil. Linç girişimlerinde açığa çıkan öfke, kontrol yitimini değil aksine bir merkezin bu öfkeyi kontrolünü de gösteriyor; organize edilen ve planlanan bir süreci…

Artık bu linç girişimlerine dur denmek isteniyorsa devlet linççilere müsamaha göstermekten vazgeçmeli ve bu çerçevede ilk adım olarak Selendi’de ihmali ve teşviki bulunanlar derhal tespit edilmeli ve yargılanmalıdır…

Yazan: İşçi Cephesi, 8 Ocak 2010

Yorumlar kapalıdır.