10 Ekim’e nasıl gelindi?

10 Ekim Cumartesi günü saat 10.04’te barış ve demokrasi talebiyle Ankara Tren Garı’ndan Sıhhiye Meydanı’na yürümek üzere toplanan binlerce kişi IŞİD’li iki canlı bombanın hain saldırısının hedefi oldu. Bu saldırı sonucunda 103 kişi hayatını kaybetti, binlerce kişi yaralandı.
Ankara Katliamı, Türkiye siyasi tarihinin en büyük kıyımıdır ve bu topraklarda gerçekleşmiş bütün toplu kıyımlarda olduğu gibi ölenler bu ülkenin işçileri, emekten yana muhalif kesimleri olmuştur.

Tarih sizi unutmayacak…

Ankara’nın göbeğinde, MİT ve çeşitli Bakanlıklar’a oldukça kısa mesafede yaşanan bu kitlesel terör saldırısı devletin güvenlik “zafiyeti”ne dair tartışmaları beraberinde getirdi. Hatırlayalım, bu tartışmalarda bir gazetecinin “istifa etmeyi düşünüyor musunuz” sorusuna Adalet Bakanı Kenan İpek gülerken; İçişleri Bakanı Selami Altınok ise “zafiyet yok, istifa etmeyi düşünmüyorum” demişti.

Evet, zafiyet yoktur. Çünkü zafiyet, zayıflığın açığa çıkmış halidir; ihmalin, kontrol yetersizliğinin bir sonucudur. Oysa katliamdan sonra saldırının planlanmasından gerçekleşmesine kadar geçen tüm süre zarfında, devletin ihmal denemeyecek kadar süreçten haberdar olduğunu, katliamın MİT’in, Emniyet’in bilgisi dâhilinde gerçekleştiğini öğrendik. Hatta 17 Eylül’de bir televizyon kanalı tarafından yayınlanan belgeye göre, Ankara Katliamı’ndan 22 gün önce istihbarat ve emniyet birimlerine IŞİD’in ‘canlı bomba’ saldırısı yapacağına yönelik bir bilgilendirme yazısının gittiği ortaya çıktı. Belgede bu tarz bir eylemin gemi/uçak kaçırma ya da Miting’te olacağının altı çizilirken, emniyet birimleri Ankara Mitingi’ne yönelik hiçbir güvenlik önlemi almadı.

Devletin kastı vardır

Suruç bombacısını adalete teslim eden Ahmet Davutoğlu katliamdan sonra elinde canlı bomba listesinin bulunduğunu ancak eyleme geçmeden bu kişileri yakalayamayacaklarını açıkladı. Çünkü kişi canlı bomba da olsa eyleme geçmediği için masumdu. Evet, Başbakan’a göre, demokratik bir ülkede canlı bomba eyleme geçmeliydi ki adalet tecelli edebilsin! Nitekim, Başbakan’ın bahsettiği canlı bomba listesi basına sızdırıldı ve Ankara saldırısını gerçekleştiren Yunus Emre Alagöz ve Ömer Dündar’ın bu listede olduğu ve güvenlik güçleri tarafından uzun süredir izlendikleri ortaya çıktı. Ancak Davutoğlu IŞİD ile İslam anlayışlarının ‘360 derece zıt olduğunu’ beyan ederek meseleyi kendince açıklığa kavuşturmuştur.

CHP İstanbul milletvekilleri Eren Erdem ve Ali Şeker tarafından kamuoyu ile paylaşılan belgelere göre, Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında “silahlı örgüt üyeliği” iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında IŞİD’e bağlı “Dokumacılar” üyelerinin İHH aracılığıyla Suriye’ye girip çıktığı, orada eğitildikleri ve ailelerin ihbarına rağmen seyahat özgürlüğü gerekçesiyle serbest bırakıldıkları açığa çıktı. Yine aynı soruşturma kapsamında, Ankara Katliamı intihar bombacısı Ömer Deniz Dündar ve Suruç Katliamı intihar bombacısı Şeyh Abdurrahman Alagöz hakkında takipsizlik kararı verildiği, Suriye’ye yasadışı geçişleri sırasında yaptıkları telefon görüşmelerinin dinlendiği hatta Ömer Deniz Dündar’ın gözaltına alınıp serbest bırakıldığı öğrenildi. Bu kişilerin ailelerinin Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığına “çocuklarımızı kurtarın” diyerek mektup yazmalarına rağmen devletin yine hiçbir şey yapmadığı ortaya çıktı.

Ankara Katliamı hakkında soruşturma devam ediyor ancak basına sızan listede TC Kimlik numaralarıyla birlikte canlı bomba olduğunu öğrendiğimiz kişilerin hala yakalanmadığını, bu kişilerin bir kısmının yeşil kart sahibi olup eczanelerden ilaç satın alabildikleri, Türkiye sınırlarında ellerini kollarını sallayarak gezdikleri ve yeni eylemler hazırlığında oldukları biliniyor.

Tüm bu göstergelere rağmen, devlet hiçbir önlem almadığı gibi, Diyarbakır, Suruç ve Ankara’ya adeta bir doğal afet yaşanmış gibi bakmakta; katliamı gerçekleştirenleri “kokteyl” olarak sunarak hedef saptırmaktadır. Burada bir kasıt vardır, bu kasıt siyasi iktidara aittir. İktidar yalnızca hiçbir önlem almadığı ve vatandaşlarını koruyamadığı için değil; çürümüş Suriye politikasını izleyerek; Kürtlere karşı cihatçı-selefici gruplara destek verdiği için de sorumludur. Ankara Katliamı’nı planlayan, organize eden ve gerçekleştirilmesine vesile olanlar derhal cezalandırılmalıdır. Bu süreçte başta İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı olmak üzere bütün sorumlular istifa etmelidir.

Yorumlar kapalıdır.