Kadına ve çocuğa yönelik şiddete son!

Tecavüz, cinselliğin silah olarak kullanıldığı bir şiddet suçudur. Ve bu şiddet kadınların, çocukların, ruh ve beden sağlığına her zaman ve durum ne olursa olsun zarar verir.

Yasalar gereği, çocuğa cinsel istismarın cezası 3 ila 8 yıl iken, mağdurun “ruh ve beden sağlığı” bozulduysa bu ceza 15 yıldan başlatılır. İşte bu ruh ve beden sağlığının yerinde olup olmadığına ilişkin tespiti de, ülkemizde Adli Tıp Kurumu yapıyor. Ve verdiği raporlar ile mağdurların hayatını karartıyor.

Adaletin tıbbı, ahlakın kılıcı

Hüseyin Üzmez olayı, Adli Tıp Kurumu’nun tecavüzcüleri koruyan tavrına, bilindik bir örnek. Adli Tıp, gönderdiği rapor ile 14 yaşındaki çocuğun yaşadığı travmayı yok saymış, Üzmez’in de tahliyesini sağlamıştı. Ve üstüne üstlük bu raporu, eşi görülmedik bir hızla çıkartmıştı. Oysa biz, faillerinin esas olarak ‘bilinir’ olduğu işkence ve tecavüz raporlarına ilişkin dosyaların; bir, bir buçuk yılı aşmadan gönderilmemesine alışmıştık.

Öte yandan, Adli Tıp’ın bu kararı ne yazık ki tek değil. Samsun’da tecavüze uğrayan ve doğuştan zekâ geriliği olan bir kadının akıl sağlığı yerindedir tespiti yapan; Konya’da 13 yaşındaki çocuğu 15 yaşında gibi gösteren ve tecavüzcülerin beraat etmesini, hatta bir kişinin 2400 YTL tazminat almasını sağlayan da yine Adli Tıp Kurumu’dur. Görüldüğü üzere, bu kurumun verdiği raporlar son derece tartışmalı ve kamu vicdanını rahatsız ediyor.

Tecavüze uğrayan kadınların gördüğü muamele ise, insanlık dışı. Kadınların kolları damgalanıyor, yaşadıklarını hiçbir psikiyatri desteği olmadan anlatmak zorunda kalarak; bu travmayı tekrar yaşıyorlar.

Yasaları ve kurumlarıyla tecavüzü meşrulaştıran bir sistem!

Adalet Bakanlığı’nın AB’ye uyum amacıyla ‘reform’ olarak sunduğu yeni TCK yasa tasarısı da, bunun en önemli örneği. Bu tasarı da; evlenme ve çocuklarla “gönüllü” cinsel ilişkinin yaşının 14’e inmesini, mağdurun tecavüzcüyle evlenmeyi kabul etmesi halinde cezanın kalkmasını, eşe tecavüzde ceza indirimini -ki AKP “Kadın” Komisyonu bunu “aile mahremiyetine karışılmaz” diyerek kalkmasını önerdi!-, namus cinayetine tahrik indirimi, evlilik dışı çocuğunu öldürene ceza indirimini içeriyor. Ayrıca tecavüze uğrayan kadın evli ise suçluya ceza çok, evli değilse daha az; fakat bakire değilse sanki bunu hak etmiş gibi daha da az ceza öngörüyor! Ve Adalet Bakanı bu akıl almaz tasarıyı “herkesi memnun edemeyiz ki” diyerek savunuyor! Bu iğrenç maddelerle dolu tasarıyı hazırlayan komisyonda bir tek kadının bile bulunmaması şaşırtıcı değil.

Tüm kurumlarıyla erkek egemen toplum yapısını ve bunun sürekliliğini garanti altına alan devlet, ezilenlerin en başta da kadınların aleyhine çalışıyor. Her yıl binlerce çocuk ve kadın şiddete maruz kalıyor ve Türkiye yargısı da bu istismarın gönüllü olup olmadığını tartışıyor! Mahkemesi, Adli Tıp’ı, emniyeti, yasaları ve medyası ile erkek egemen devlet, tecavüzü teşvik ederek, failleri aklamaya çalışıyor.

Bu sistemin emeğimiz, kimliğimiz ve bedenlerimiz üzerindeki denetimine ve şiddetine karşı mücadele etmek ise, yine biz kadınların elinde. Bu sorunda tüm kadınlar mağdur; fakat sorunun çözümünü burjuvaziden (kadın ya da erkek) beklemek aymazlık olur. Bu sorunun çözümü ezilen tüm kadınların, kapitalizme karşı vereceği mücadeleden geçiyor.

Tacize ve tecavüze, şiddete, bekâret kontrolüne, küçük yaşta evlendirilmeye ve bedenlerimiz üzerindeki her türlü denetime hayır! Tecavüze göz yuman devlet suçludur!

Yazan: Dicle Nadin (20 Aralık 2008)

Yorumlar kapalıdır.