Yerel Seçimlere Giderken (2)

Şubat sayımızda yer alan Yerel Seçimlere Giderken (1) yazısını, “belirleyici olan tercihler olacak” diye bitirmiştik. Aradan bir ay geçti ve bu söz daha yakıcı bir anlam kazandı. Hayatımızın tam ortasında, etkisi tüm dünyada gün geçtikçe artan, sonuçları can yakmaya/almaya başlayan bir kriz var. Emekçilerin payına daha çok işsizlik, daha fazla yoksulluk düşüyor bu krizden. Yaşamak gittikçe zorlaşıyor. Kadını ve erkeği ile genci ve yaşlısı ile emekçi kesimler bir hayatta kalma mücadelesi veriyor.

Fabrika var, kapalı; makine var, bağlı; işçi var, üretilecek ürüne talep de var, ama üretim yok. İşte bolluk içinde yokluk! İşte, bolluk krizi! Düşük kârla üretimi sürdürmek istemeyen patronların tercihinin belirleyici olduğu bir sistem.

Diğer tarafta ise, Kürt halkına yönelik artan bir inkâr ve imha politikasının parçası kılınmak isteniyoruz. Sindirilen ve yadsınan bir halkın üzerinden politika üretilmeye çalışılıyor, onlara yasaklanan bu alan; sorun, isimsiz ve çözümsüz kılınarak, bu inkâr ve imha üzerinden nefretle yeniden üretiliyor.

Yoksullaşıyoruz ve yoksunlaşıyoruz, sermayedarlar asker-polis rejimi ile uyum içinde bu koşulların garantörlüğünü üstlenirlerken, sermaye partileri ve onların belediye başkan adayları bu koşulları bir oy potası haline çevirmeye çalışıyor.

Yoksulluk, sadaka ver- oy al alışverişinin bir koşulu olarak görünür kılınırken; Kürt düşmanlığı genel seçimlerde olduğu gibi yerel seçimlerde de oy verme eğilimlerinin öncelikli belirleyeni oluyor. Öyle ki, AKP ile CHP’nin batıdaki rekabeti, doğu ve güneydoğudaki Kürt illerinde DTP’ye karşı kabullenilmiş bir ittifaka dönüşüyor.

Türlü açılımlar, bin bir vaatler bir yanda; kapışmalar, çekişmeler öte yanda bir oy telaşıdır ki gidiyor sermaye partilerinin adayları arasında. Hâl böyle olunca da emekçi kesimler olarak bu seçimlerin yalnızca birer nesnesiymiş gibi algılanıyoruz. İhtiyaçlarımız, seçilme sürecini yönlendiren ve hatta bu süreçte buzdolabı dağıtımları vb. örneklerdeki gibi manipüle edilen bizler, seçilme sürecinin ardından görünmeyen değil görmezden gelinen o çok iyi bildiğimiz yere geri gönderiliyoruz.

Özne, biziz!

Oysa, kimimiz işsiziz, kimimiz işimizi kaybetmek üzereyiz. Yoksuluz… Güvencesiziz… Açız, kimimiz. İş, insanca koşullarda çalışmak ve barınmak, sağlık, eğitim, su… en temel haklarımız olduğu halde bunlara ulaşmamız engelleniyor. Bu ihtiyaçlarımızı karşılamak için gerekli bütçeyi belediyelere ayırmak devletin; bu bütçeyi ve bizden topladığı diğer vergileri yine bizlerin ihtiyaçlarının önceliğine göre kullanmak ise belediyelerin görevi. Ancak, bir önceki yazıda da belirttiğimiz gibi, süregiden belediyecilik anlayışında öncelik emekçilerin ihtiyaçlarından öte sermayenin çıkarlarına uygunluk esasına göre belirleniyor.

İşçi sınıfı ve emekçi kesimlere verilen vaatler seçim sonrası unutuluyor, ihtiyaçların belirlenme sürecine katılımımız engellendiği gibi, ihtiyaçlarımız da görmezden geliniyor. Oysa, işçiler ve emekçi kesimler olarak yani her alanda hayatı yeniden üretenler olarak hayatımızı ilgilendiren her tür sürecin öznesi de biz olmak durumundayız!

Özne olabilmemiz, bilgi edinme kanallarına ulaşabilmeyi, karar alma süreçlerine katılmayı, alınan kararların uygulamalarını ve sonuçlarını denetlemeyi gerektirir.

Oysa kâr odaklı, sermayeden yana hiçbir belediyecilik anlayışı bu gerekleri yerine getirmez, yerine getirmediği gibi düzenlemelerini bunları dışlayan biçimde örgütler. Çünkü bu anlayışın öznesi sermaye sahipleridir, patronlardır. Zaten, bu anlayışta bir belediyecilikte belediyenin kendisi çöp toplama ve temizlikten, konut ve işyeri inşaat izni ve ruhsatı verilmesine; emlak vergisi toplama işinden, bir dizi ihalelerin özel şirketlere verilmesine kadar birçok konuda bir “patron” konumundadır. Bu belediyelerde taşeronlaştırmanın devamı özelleştirme, özelleştirmenin devamı ise sendikasızlaştırma olarak gelir. Ve “patron” belediye, yüzünü bu sefer de belediye işçilerine karşı hak gaspları ile gösterir.

Sermaye partilerine oy yok!

Sonuçta, belediyeler büyük rant kapıları olarak zenginlerin cebini daha çok doldururken, hem o belediyenin hizmet sunmakla yükümlü olduğu yoksul belde halkı hem de bizzat o belediyenin çalışanları, kaderlerine mahkûm edilir.

Yıllardır acımasızca sürdürülen döngü işte bu. Bugün yerel seçimlerle yeniden karşımıza dikilen sermaye partileri kendilerine oy getirecek vaatlerin altında işte bu gerçeği saklıyorlar. Bu nedenle, bu seçimler için öncelikle, sermaye partilerini ve bu partilerin ve adaylarının temsil ettiği sermaye odaklı, rant peşinde koşan anlayışı mahkûm edelim diyoruz. Emekçilerden sermaye partilerine oy yok!

Oyumuz, emekçi kesimlerden yana bir belediyeciliğe!

Sermaye partilerinin aldatmacasına karşı savunmamız gereken, kaynak yaratıcı, yönlendirici, düzenleyici, katılımcı; çevreye duyarlı; Kürt halkının ve tüm ezilen kesimlerin demokratik taleplerini benimseyen; kadın-erkek eşitliğini ve kadına pozitif ayrımcılık anlayışını gözeten; ve emekçi kesimlerden yana bir belediyeciliktir. Ve oyumuz, bu anlayışı sahiplenen adaylara gitmelidir.

Ancak bu adaylarla, belediyelerde emekçi denetimi; herkese bir konut; belediyelerde kadına eşit temsil, söz, karar hakkı; herkese ücretsiz sağlık ve eğitim; kâr gözetmeyen güvenli toplu ulaşım; belediye çalışanlarına ve bütün emekçilere yeterli ücret, sigorta ve sendika hakkı gibi taleplerimizin sahiplenilmesinin yolu açılabilir.

Ayrıca bu anlayışa verilen her bir oy, bugün krizin faturasını emekçilere ödetmeye çalışan işçi düşmanı politikaların da, Kürt halkına uygulanan baskı, inkâr ve imha politikasının da reddi anlamına gelecektir ve bu açıdan “bir” oydan çok daha fazlasını ifade edecektir.

29 Mart Yerel Seçimleri’nde mahallemizin muhtarının seçiminden, büyükşehir belediye başkanının seçimine kadar bu kıstasları göz önünde bulundurmanın gerekli olduğunu düşünüyoruz.

Bu nedenle, İstanbul’da büyükşehir belediye başkan adayı olan Akın Birdal, Ankara büyükşehir belediye başkan adayı Kamile Öncel, Bursa büyükşehir belediye başkan adayı İkbal Polat, İzmir büyükşehir belediye başkan adayı Arif Ali Cangı, Adana büyükşehir belediye başkan adayı Şiar Rişvanoğlu ya da İstanbul Bahçelievler’den belediye başkan adayı sendikacı Ayşe Yumli Yeter, Kadıköy’den aday Nursel Şengül vb. gibi solun ortak adayları olarak öne çıkan isimlerin desteklenmesini bu anlayışın asgari düzeyde de olsa birer temsili oldukları için önemli buluyoruz.

Kürt illerinde DTP’nin adaylarını destekliyoruz!

Öte yandan, Kürt illerinde seçimin ayrı bir anlamının olduğunu geçen sayımızda da belirtmiştik. Bu illerde AKP’nin DTP’den belediyeleri almak için bizzat iktidar partisi olma olanaklarını da kullanarak giriştiği mücadelenin kendi lehine sonuçlanması, Kürt halkı üzerinde sürdürülen baskı, inkâr ve imha politikalarının da güvenoyu alması anlamına gelecek. Bu koşullar içinde, önümüzdeki yerel seçimlerde Kürt illerinde DTP’nin adaylarını desteklemeyi, sürdürülen bu politikayı mahkum etmek için; ve Kürt halkının demokratik haklarının kabulü ve yok sayılmaya çalışılan siyasi iradesinin tanınması için zorunlu görüyoruz.

***

Belki, bu yazıyı “sonuç olarak…” diye bitirmek yerinde olabilirdi; öte yandan genel seçim ağırlığında geçen bu sürecin sonucunu sandıktan çıkan oy sayısının belirlemeyeceği de bir gerçek. Ancak şu açıkça söylenebilir, işçi sınıfı ve başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm emekçi kesimler, ortak mücadelemizi ve irademizi emekten ve özgürlükten yana taleplerimiz ve hedeflerimiz ekseninde örgütlemediğimiz sürece; sonuçlar, sermayenin saltanatında hep borç hanemize yazılacak.

Yerel Seçimler İçin Acil Taleplerimiz

1. Belediyelerde emekçi denetimi


Seçenlere, seçtiklerini geri çağırma hakkı!

• Her düzeyde işçi denetimi!

• Bütün defterler ve kayıtlar açılsın!

• Gizli meclis toplantılarına hayır!

• Belediye meclisleri mahallelerden tek tek seçilmiş ve seçmenler tarafından geri alınabilen temsilcilerden oluşturulmalı!

• Seçilmemiş bürokratların denetimindeki belediye encümeni lağvedilmeli!

• Belediye zabıtasının görevleri emekçiler ve ev kadınları tarafından seçilmiş semt komitelerine devredilmeli!

• Belediye emekçileri değil, emekçiler belediyeyi denetlemeli!

2. Herkese bir konut

• Bir konut, herkesin toplumsal hakkıdır! Herkes için suyu, elektriği, merkezi ısıtması olan depreme dayanıklı sağlıklı konut!

• Boş arazi ve konutlar işçi denetiminde ihtiyaç sahiplerinin kullanımına açılsın!

• Belediyeler, herkese bir konut için toplu konut kooperatifleri kursun!

• Kâr elde etmek amacıyla uygulanan ‘kentsel dönüşüm’ projelerine, ranta dayalı çarpık kentleşme uygulamalarına son verilmelidir!

3. Kadının, erkek egemen toplumsal sistemden kaynaklı mağduriyetine duyarlı bir belediyecilik!

• Belediyelerde kadınlara eşit temsil, söz ve karar hakkı!

• Belediyelerde kadın meclisleri!

• Mahallelerde, kadınların sağlık sorunlarına ilişkin danışma ve hizmet merkezleri!

• Dayağa, şiddete maruz kalan kadınlara kadın sığınma evleri!

• Kadınların gece sokağa çıkabilmeleri için bütün sokaklarda aydınlatma!

Çocuklar sadece kadınların değildir;

• Her mahalleye kadınlar ve erkekler için 24 saat hizmet veren yuva, kreş, çamaşırhane, çocuk bakımevi!

• Ucuz ve temiz yemek yenebilecek yemekhaneler!

4. Herkese ücretsiz sağlık, ücretsiz eğitim

• Sağlık, özel hastanelere bırakılamaz!

• Her mahalleye sağlık ocağı! Tam teşekküllü bir devlet hastanesi!

• İşsizler, çocuklar ve yaşlılar başta olmak üzere herkese ücretsiz ve kaliteli sağlık hizmeti!

• Müteahhitler için imar planı değil, yeşil alan ve çocuk parkları için düzenleme!

• Tüm fabrikalara arıtma tesisi zorunlu olmalıdır! Çevreyi ve doğayı kirleten fabrikaların üretimi durdurulsun!

• Sağlıksız üretim yapan ve işçi sağlığını tehdit eden işyerlerinde üretimi durdurma ve önlem alınıncaya kadar engelleme hakkı!

Eğitim ihtiyacına öncelik veren ve eğitimi ücretsiz, demokratik ve kaliteli hale getiren bir belediye;

• Eşit, ücretsiz, bilimsel, anadilde eğitim

5. Kâr gözetmeyen, güvenli toplu ulaşım

• Güvenli, kâr gözetmeyen bir ulaşım için toplu taşımacılık!

• Yolu yapılmamış tek bir semt kalmasın!

• Yolda geçen zaman iş süresinden sayılsın!

6. Belediye çalışanlarına ve bütün emekçilere yeterli ücret, sigorta ve sendika hakkı

• Sendikasızlaştırmaya, taşeronlaşmaya hayır! Tüm işçi ve emekçiler için sendikalaşma hakkı; örgütlenme önündeki tüm engeller kaldırılsın!

• İşten çıkarmalar yasaklansın! Sigortasız, kayıt dışı çalıştırma ve çocuk emeği yasaklansın! İşsizlikle ve kayıt dışı ile mücadele belediyelerin de işidir!

• Ücretlerde azaltma olmaksızın iş saatleri kısaltılsın. Tüm işler çalışan nüfus arasında paylaştırılsın! Haftalık çalışma süresi 35 saat ol-sun!

• Çıraklara, genç işçilere, kadın işçilere farklı ücret uygulamasına son! Eşdeğer işe eşit ücret!

7. Belediyelerden anadilde yararlanma hakkı

8. Belediyeler krize ve işsizliğe karşı istihdam olanakları yaratmalıdır

• Belediyelerdeki özelleştirme ve taşeronlaştırılmaya son!

• Belediyelere bağlı çalışan tüm taşeron işçiler belediyenin kadrolu işçisi olsun!

• Belediyelerde çalışan işçilerin işten çıkarılmaları yasaklansın!

Kaynak mı?

• Vergi, patronlardan, zenginlerden alınsın!

• Yolsuzluk yapanıan mallarına el konulsun!

• İç ve dış borçlar ödenmesin!

• IMF’ye, faize, hortumcuya, orduya değil emekçiye bütçe!

Yazan: Cemre Sava (23 Şubat 2009)

Yorumlar kapalıdır.