İşsizliğe Karşı Kapitalist Çözüm: Haydi Kadınlar Eve!

Kapitalist krizin yarattığı ağır tahribat, çalışma haklarını ellerinden aldığı kadınların, evlerinin yolunu tutmasına sebep oldu. Kadın istihdamının zaten son derece düşük olması, çalışma hayatına atılmamız önündeki birçok engel, krizle birlikte artan işsizlikle de birleşince ev kadınlığımızı baki kıldı.

KEİG’in, 2008 verilerine göre hazırladığı Kadın Emeği ve İstihdamı Raporu’na göre; Türkiye’de çalışma payının yalnızca yüzde 22’sini kadınlar oluşturuyor. Kadınların yüzde 45’i tarımda, yüzde 9’u ise kentlerde istihdam ediliyor. Her 100 kadından 66’sı ise kayıt-dışı çalışmakta.

Kadınları eve kapatan bir sistem:

Krize karşı genelde hükümetlerin çözümlerinden biri de kadınların çalışma haklarını elinden almak olur. Kadınlar işgücü piyasasının dışına itilir. Bununla resmî işsiz sayısının daha düşük gösterilmesi; işsizliğin, sefaletin sözde-azaltılması amaçlanmaktadır. Çünkü kadınların evde olması ya da kayıt-dışılığı işsizlik oranlarına dâhil edilmemektedir. Başbakanın üç çocuk doğurun söylemi, Devlet Bakanı Şimşek’in işsizlik oranının artmasını kadınların iş aramasına bağlaması, iş isteyen kadınlara, “evdeki işler size yetmiyor mu?” diye yanıt veren Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun sözleri bu bağlamda okunmalıdır. Bu sözler, kadınları özellikle de bu dönemde, eve kapatan sistemin, dile pervasızca yansımasıdır.

İstatistiklerde olmayabiliriz ancak…

Kadın işsizliği, istihdamın yaratılamamasından da öte; kadınların çalışma hayatına atılması önündeki sayısız engelden de kaynaklanıyor. TUİK verilerine göre, bir kadın günde ortalama 5 saatini bakım hizmetleri ve ev işlerine ayırıyor. Yani haftada 35 saat ücretsiz mesai yapmak zorunda olunca, ikinci bir işe atılmak birçok kadın için bir hayli zor.

Bütün bu nedenlerden dolayı, kadının üretimde var olabilmesi için, üzerinden ev yükünün alınması gerekir. Fakat onu eve kapatan ve bu durumdan en çok kazanan da cinsiyetçi kapitalist sistemdir. Çünkü kayıt dışı olmamız, evde ücretsiz çalışmamız patronları sosyal güvence masrafından kurtarır. Ayriyeten ev-işinin üretimi ve yeni proleterlerin yetiştirilmesi, bakımı ücretsiz olarak kadınlar tarafından karşılanır.

Fakat ev-işçiliği bir kadın için, ekonomik açıdan gelir getirmediği gibi, toplumsal açıdan da bilincini köreltir, örgütlenmesini engeller. Devletin yerine getirmek istemediği sosyal hizmetleri kadının sırtına yıkar. Kadının bu doğal hizmetli konumu da, medya başta olmak üzere birçok araçla kalıcı hale getirilir. Bunların en başında aile ve evliliğin, her fırsatta kutsanması gelir.

Oysa bu koşullarda bizim için aile kurmak, ev işçiliğine başlamakla eşdeğerdir. Bu nedenle kadın istihdamının artması ve çalışma hayatında var olabilmemiz için, ev-emeğinin toplumsallaştırılması zorunlu bir ön koşuldur. Aksi takdirde çalışma hayatı, bizim için ikinci bir mesaidir. Bu yüzden kadınların tek başlarına üstlendiği ev-işi ve bakım hizmetleri yükü, kamu ve işverenin paylaşmasına olanak sağlayacak şekilde yasalaştırılmalıdır.

Çünkü devlet; toplu yemekhaneler-çamaşırhaneler, iş yerlerinde ve mahallelerde ücretsiz kreşler kurduğu, ev-içi emeğin üretimini kadının sırtına yıkmadığı takdirde, kadın üretimde ve toplumsal hayatta yer alabilir.

Yazan: Dicle Nadin (25 Nisan 2009)

Yorumlar kapalıdır.