İstanbul’da iki tane 1 Mayıs! Şimdi elimizde ne var?

Krizi bahane eden patronlar son 8 ayda 2 milyonun üzerinde işçiyi işten çıkardı. Bunların yarısı zaten herhangi bir sosyal hakka sahip olmayıp kayıt dışı çalışan emekçilerdi. İşten atıldıkları anda sudan çıkmış balığa döndüler. Sigortalı bir işyerinde çalışıp işinden atılanlar ise eğer kıdem ve ihbar tazminatı ve işsizlik sigortası alabildilerse muhtemelen o paraları ya bitti ya da bitmek üzere.

İster sigortalı ister sigortasız olsun işini kaybeden işçilerin mevcut kriz koşullarında iş bulması neredeyse olanaksıza yakın. Bu insanlar doğrudan açlık tehdidi ile karşı karşıya. Halen bir işe sahip olan işçiler ise derin bir korkuyla yaşıyorlar: İşten atılma!

İşçi sınıfının, emekçilerin üzerinden bir buldozer geçiyor. Sınıf paramparça ediliyor. Yüz binlerce hiçbir üyesi çalışamayan emekçi aile mevcut. Bu ailelerin şu an hiçbir gelirleri yok. Bu insanların evlerine tek kuruş para girmiyor! İşçi sınıfı sosyal, kültürel ve psikolojik olarak paramparça ediliyor. Patronlar ve hükümetleri krizi kader, işsizliği bir doğal afet gibi dayatıyorlar. Çözüm diye sermaye düzeninin yıkım politikalarını birer ikişer gündeme sokuyorlar.

Böylesi bir çözülme ve çöküş anında işçi sınıfı ve emekçi halklar bir işçi seçeneğinin de olabileceğine şiddetle ihtiyaç duyuyorlar. İşçi sınıfı ve emekçi halklar bu parçalanmayı ancak mücadelelerini birleştirerek durdurabilir. Birleşik ve kararlı mücadeleler olmaksızın işçi sınıfının ve emekçi halkların krizin faturasını krizin nedeni olan patronlara ödetebilmesi olanaklı olamaz!

İşte 1 Mayıs 2009 öncesi böyle bir tablo söz konusuydu. 15 Şubat 2009’da İstanbul Kadıköy’de 50 bin işçi ve emekçinin katılımıyla gerçekleşen; “Krizin Bedelini Ödemeyeceğiz: İşsizliğe ve Yoksulluğa Karşı Birleşik Mücadele, Emek ve Demokrasi Mitingi” tam anlamıyla 1 Mayıs’ın bir provası niteliğindeydi. Türk-İş, DİSK ve KESK’in öncülüğünde düzenlenen bu miting sonrası 1 Mayıs’ta 100 binlik bir miting düzenlenmesinin önü büyük ölçüde açılmıştı. Kriz karşısında böylesi büyük ve görkemli bir mitingin işçi sınıfının morali ve örgütlenmesi üzerindeki etkisi gerçekten muazzam olabilirdi. Sonra 1 Mayıs resmi tatil ilan edildi. Artık İstanbul’da 1 Mayıs günü 100 bini aşan işçi ve emekçinin birleşik, kitlesel ve tek bir 1 Mayıs kutlamasının önünde bir engel kalmamıştı. Yanılmışız, varmış! Taksim! Evet, İstanbul’da 100 belki de 200 binlik bir 1 Mayıs kutlaması, başını sendika bürokratlarının çektiği alan tartışmalarına kurban edildi. Geriye Kadıköy, Taksim ve ara sokaklar dâhil koskoca İstanbul’da toplamı 15 bini geçmeyen gösteriler kaldı.

Vahim olan şu ki krize ve işçi sınıfının yukarıda anlatmaya çalıştığımız durumuna rağmen, 1 Mayıs günü ve öncesi yapılan tartışmalar sonrasında da aynen devam ediyor. Örneğin Kadıköy’e gidenleri işçi kuyrukçusu ilan etmiş, sosyalist yoldaşlarımızdan biri! Ne yapmalıydık? Örneğin hiçbir sosyalist Kadıköy’e gitmeseydi, Türk-İş kendi başına 1 Mayıs kutlasaydı, öyle mi? Türk-İş kim? Kumlu ve çevresindeki sınıf işbirlikçi bir avuç bürokrat mı? Binlerce işçi Kadıköy’de, “İşçilere değil, çetelere barikat!” diye bağırdı. Taksim’den gelen her şiddet haberinde binlerce işçi hep bir ağızdan, “İşçilere kalkan eller kırılsın!” diye meydanı inletti. Kumlu dâhil bürokratlar sahnede konuşurken binlerce işçi “yuh!” diye alanı inletti. Kadıköy’e gitmeseydik ve “Genel Grev, Genel Direniş!” diye ortalığı inleten binlerce mücadeleci işçiyi yalnız bıraksaydık, öyle mi? Eğer işçi kuyrukçuluğu bu ise biz İşçi Cephesi olarak yapmaya devam edeceğiz.

Lakin sorun bu değil! Sorun ve soru şu: 1 Mayıs günü İstanbul’da 100 belki de 200 binlik birleşik, kitlesel bir mitingin yapılmasını kim/kimler engelledi? Ne pahasına bundan vazgeçildi? İşçi sınıfı ve emekçi halklar kriz, rejim ve emperyalist saldırganlık altında paramparça edilirken mücadeleleri nasıl ve hangi talepler etrafında birleştireceğiz? Gelin bunları konuşalım! Yoksa bir başka sosyalist yayının, “Kadıköy hezimeti” diye başlık atarak yaptığı gibi işçi sınıfının bir kesimini küçümseyerek gidilecek yol yoktur. 1 Mayıs günü Kadıköy meydanını dolduranlar sadece bir avuç sendika bürokratından ibaret değildi. İşçi sınıfının içine Truva atı gibi girmiş sayıları birkaç yüzü geçmeyen milliyetçi/ulusalcı sapmalardan da ibaret değildi Kadıköy Meydanı! Binlerce işçi ve emekçi vardı ve binlerce de devrimci sosyalist… Kadıköy meydanında…

Mücadeleyi birleştirmek, İşten atılmalar yasaklansın demek için… İşbirlikçi, hain bürokratlara rağmen işçilerle birlikte olmak için, oradaydık!

Yorumlar kapalıdır.