Ekonomik krizin bedelini dünyanın her yerindeki hükümetler, patronlarla yerel ve küresel düzeylerde işbirliği yaparak işçi sınıfına ödetmeye çalışıyorlar. Zira krizin patlak verdiği ilk günlerde tüm imkânlarını bankaların ve çokuluslu tekellerin kurtarılmasına ayırarak önceliklerini açıkça göstermişlerdi.
Bunun yanı sıra, çalışma saatlerini dolayısıyla sömürüyü arttırmak, maaş ödemelerini kriz bahanesiyle durdurmak, daha ucuz işgücü arayışıyla fabrikaları Uzakdoğu ve Balkanlara taşımak, işten çıkarmalara hız vermek, kayıt dışı işçileri ve çocukları sigortasız, ödemesiz, güvencesiz çalıştırmak gibi “kriz önlemleri” ile de niyetlerini iyice açık etmeye devam ediyorlar.
Son dönemde çok daha kapsamlı planlar yapılıyor. Kamusal hizmetlerin bir bir özelleştiriliyor oluşu, bu hizmetlere ayrılan bütçelerin bankalara ve şirketlere yöneltilmesi, sosyal güvenlik ve emeklilik ile ilgili politikaların saldırganlaşması bu kapsamlı planlara örnek. Bu planlar yerel olarak uygulanıyor olsa da istisnasız bütün ülkelerde benzeri gelişmelerin yaşandığını görmek krizi işçi sınıfına ödetmek için uluslararası bir uzlaşmanın var olduğunun işaretidir. Özellikle Yunanistan’da yaşanan son gelişmeler Avrupa işçi sınıfının dikkatini bu konuya vermesine sebep oldu. Geçtiğimiz aylarda Yunanistan hükümetinin açıkladığı planda şu “önlemler” yer alıyordu: kamu çalışanların maaşlarından kesinti, KDV’nin arttırılması ve yeni vergiler eklenmesi, emekli maaşlarının 2010 boyunca dondurulması ve emeklilik yaşının yükseltilmesi… Bu planın açıklanması ve ardından gelen AB-IMF desteğiyle Yunanistan’da çok şiddetli bir direniş ortaya çıkmıştı, hala süren bu direnişler sayesinde Avrupa işçi sınıfı da durumun vahametinin farkına vardı, plana destek veren AB, ilerleyen zamanlarda bir benzerini kendilerinden de isteyebilirdi. Nitekim geçtiğimiz ay, birçok Avrupalı hükümet gibi, Fransız hükümeti emeklilik yaşının 67ye çıkarılması ve maaşların kademeli olarak azaltılması önerisini sundu.
Fransa’da ortak 1 Mayıs çabaları sonuçsuz kaldı
Tüm bu gelişmelerin ardından Fransa’daki sendikalar, işçi örgütleri, sol parti ve organizasyonlar 2010 1 Mayıs’ının bu meseleye dikkat çekmesi gerektiğinde hemfikir olarak, uzun yıllardan sonra ilk kez ortak bir bildiri yayınlayarak ortak bir 1 Mayıs kutlaması yapmaya karar verdiler. Ortak bildiri, tüm kamu ve özel sektör çalışanlarını, emeklileri, işsizleri, göçmenleri ve öğrencileri ortak 1 Mayıs talepleri ile alanlara davet ediyordu. Hükümetin mayıs ayında yapacağı “sosyal zirve”de tartışılmak üzere öne sürdüğü emeklilik yaşını yükseltmek ve ödemeleri azaltmak gibi kriz önlemlerinin kabul edilemez olduğunun altını çizen bildiri, asıl ihtiyacın zenginliğin adaletli paylaşımı olduğunu, bunun için de ilk aşamada özelleştirmelerin ve işten çıkarmaların durdurulması gerektiğini vurguluyordu. Bildiride, geçtiğimiz yıl resmi rakamlara göre yaklaşık 30 bin kişinin işten çıkarıldığının, bunun kabul edilemez bir durum olduğunun altı çiziliyordu. Kayıt dışı işçiler ve işsizliğin içinde bulunulan dönemde ivedilikle çözülmesi gereken sorunlar olduğu eklenirken, sosyal güvenlikte ve emeklilikte garanti istiyoruz deniliyor ve Yunanistan’daki durum örnek gösterilerek Fransa hükümetinin önerilerinin çözüm olmayacağı ve benzer bir direnişin Fransa’da da yaşanacağı haber veriliyordu. Fransa’da günlük hayatı derinden etkileyen demiryolları grevi yaklaşık 3 haftadır sürüyor. Daha ucuz işgücü için balkanlara taşınmasına karar verilen Dunkerque’teki Total rafinerisinin işçilerinin 12 Ocaktan beri kararlılık ve birlik içinde süren grevi Fransa’da güncel işçi mücadelelerinin sembolü haline geldi. Güncel direniş örnekleri kamu ve özel sektörden birçok direnişle çoğaltılabilir. Bu kararlı direnişlere ve bu direnişlere verilen ulusal ve uluslararası düzeydeki desteklere dikkat çeken bildiri, işçi sınıfının uluslararası birliği ve sistemi kökten sona erdirebilecek gücü unutulmamalıdır diye sonlanıyordu.
Bu durum ilk aşamada büyük bir heyecan ve beklenti yaratsa da ne yazık ki sonuç beklendiği gibi olmadı. Ortak bildiriyi destekleyen sendikalar CGT, CFDT, UNSA, FSU ve SOLİDAİRES’e karşın CGC ve CFTC çağrıya katılmayacaklarını, “zaman diyalog zamanıdır tartışma zamanı değil” gibi bir cümle ile açıkladılar, çağrının şimdilik yersiz bir çağrı olduğunu dile getirdiler. FO ise bildiriye katılmadığı gibi ayrı bir eylem çağrısı yaptı. Bu bölünmelere bir de sendikaların baştan savma eylem hazırlıkları eklenince beklenen kitlesel eylemlere ulaşmanın yolu bu 1 Mayıs için kapanmış oldu. 2009 1 Mayıs’ından daha düşük katılımlı geçen 1 Mayıs’a Fransa genelinde yaklaşık 195 bin kişi katıldı. Paris’te 2009’da 160 bin kişi ile gerçekleşen yürüyüş bu yıl yaklaşık 35-40 bin kişi ile gerçekleştirildi. Diğer şehirler de katılımdaki düşüşü doğruluyor. Örneğin geçen yıl 20 bin kişinin katıldığı Toulouse’daki yürüyüşe bu yıl yalnızca 5 bin, 35 bin kişinin katıldığı Marseille’deki yürüyüşe bu yıl 10 bin kişi katıldı.
Alanlarda eylem ve söylem birliği eksikti
Paris’teki ortak 1 Mayıs yürüyüşüne katılan sendika, parti ve organizasyonlar ortak bir çağrı metniyle yürüyüşe katılmış olsalar da alanda gerçek bir eylem ve söylem birliğinden bahsetmemiz de pek mümkün değildi. Elbette emeklilik yaşı ve emeklilik ödemeleri meselesi ile ilgili slogan ve talepler en çok göze çarpanlardı. Özellikle ekonomik krizin etkisiyle artan milliyetçi eğilimlere ve yeni sömürge arayışı içinde olan devletlerin eylemlerine karşı çıkan seslerin yükseldiği açıktı. Göze çarpan pankartlardan birkaç örnek: “Fransa milliyetçi cepheye karşı anti-faşist birlik!”, “Ortadoğu’da sömürgeci savaşlara geçit yok!”, “ABD ve AB Afganistan’da ne işiniz var?”, “Bask halkı için mücadele eden siyasi tutuklulara özgürlük!”, “Tunus’ta diktatörlüğe son!”
LIT-CI Fransa seksiyonu GSI ise, orduların Afganistan’dan çekilmesi için başlattığı kampanyasını ortak 1 Mayıs çağrısı ile birleştirerek “parayı emekliliğe ayırın, savaşa değil, orduları Afganistan’dan çekin” sloganı ile eyleme katıldı. Yunanistan komünist partisi temsilcileri “sermaye kriz için ne ödedi?” pankartı ile Avrupa’nın pek çok ülkesinden sol parti temsilcileri ile birlikte alandaydılar. Bunların yanı sıra çeşitli sektörlerden direnişteki işçilerin yoğun bir katılımı vardı. Grevleri 3. haftasına giren demiryolu çalışanları, Air France’ta sendikal haklar için yaklaşık 3 haftadır grevde olan işçiler, Total rafinerisinin ocak ayından beri direnen işçileri, postanın özelleştirilmesine direnen postacılar, Telekom’un özelleştirilmesinde mağdur olmuş çalışanlar…
1 Mayıs Fransa’da planlandığı gibi tam bir ortaklık ve kitlesel katılımla gerçekleşmese de, sendikaların yıllar sonra ilk kez ortak bir bildiri ile 1 Mayıs çağrısı yapmış olmaları, direnişteki işçilerin yoğun ve aktif katılımı, sendikalardan bağımsız işçi inisiyatifiyle yaratılan komitelerin alandaki varlığı, uluslararası işçi dayanışması adına dünyanın birçok yerinden gelen temsilciler, bu 1 Mayıs’ın bizleri heyecanlandıran yönüydü. Bunlar elbette mücadele adına önemli adımlar ancak henüz yolun başındayız. Bu adımların sendika ve partilerin engellemelerine, hükümetin moral bozma stratejilerine ve küresel planlara karşı kararlılık ve birlik içinde atılmaya devam edilmesi ve uluslararası desteğin sürmesi koşuluyla önümüzdeki günlerde Fransa gündeminin itici gücü işçi sınıfının mücadeleleri olacak gibi gözüküyor.
Yazan: İC – Haber/Fransa, 6 Mayıs 2010
Yorumlar kapalıdır.