“Yeni Anayasa” kıskacında BDP

Anayasa değişikliği tartışmaları ve paketin meclise gelmesi bir süredir ülkenin temel gündemlerinden biri durumunda. Paketin yapımı aşamasında iktidar, çeşitli patron örgütlerini ziyaret ederek maddelerin içeriğine yön vermişti. İkinci aşama olan oylama kısmında da, partilerle pazarlığa oturarak bir mutabakata varmaya çalışıyor. Eğer egemenler ortak çıkarları konusunda bir anlaşmaya varırlarsa, paket önümüzdeki aylarda referanduma sunulacak.

Sürecin başından beri İşçi Cephesi olarak, şunu ifade ediyoruz: Esas olarak bir anayasa, egemenler arasındaki mutabakatın belgesi olamaz. Hayatımıza yön veren ve toplumun kurucu belgesi olarak kurgulanan anayasada emekçilerin, Kürt halkının ve toplumun tüm ezilen kesimlerinin talepleri yer almalı; bizzat bu kesimler sürecin özneleri olmalı. Ne var ki, sürecin nasıl bir meclis çatısı altında gerçekleşeceği de burada önem kazanıyor.

Anayasa tartışmalarında, Kürt halkının temsilcisi olan BDP’ye yönelik tavır, meclisin işleyişinin ve anayasanın yapım sürecinin anti-demokratik niteliğini gözler önüne serdi. BDP’li milletvekili Sabahat Tuncel “bu ülkede savaş var” deyince mecliste yaratılan linç dalgası, Kürt halkının taleplerine kulak tıkanması, hükümetin demokrasi maskesinin her an düşmeye hazır olduğunu gösteriyor. Yani BDP’nin varlığı, Kürt halkının taleplerinin duyurulması ve anayasada yer almasının diretilmesi açısından önemli olmasına rağmen; bu süreçte AKP’nin, BDP’yi muhatap almadığını ve taleplerinin kabul edilemeyeceğini söylediğini görüyoruz. Yani parlamentodaki temsil ve bu temsiliyetin anayasada ifadesini bulması yalnızca burjuvazinin kurumları için geçerli. Bu yüzden ilk başta yeni bir anayasaya sıcak bakan BDP, bu tavırdan ötürü; “AKP’nin yeşil statükosu ile CHP’nin kara statükosu” arasında kalmayacaklarını ve bu anayasayı ancak, kendi taleplerini içerdiği takdirde destekleyeceklerini açıkladı.

BDP’nin talepleri; öncelikle siyaset, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Ayrıca, şu anda tutuklu bulunan 1530 kadrosunun ve “taş atan çocuklar”ın serbest bırakılması için TCK ve TMK’da değişikliğe gidilmesi, yüzde 10’luk seçim barajının düşürülmesi, parti kapatmaların zorlaşması ve anayasadaki “Türkçeden başka anadil olamaz” konulu 42. maddenin kaldırılması gibi taleplerini dile getirmektedir. BDP, bu anayasanın halkın katılımı ve demokratik muhalefetin basıncıyla oluşmasını savunuyor.

İlk turda, BDP’nin tutumu genellikle oylamalara katılmamak oldu. Sadece “sembolik destek” dedikleri konularda destek verdiler onun dışında kalan bazı yasalara da -özellikle 330’u geçme konusunda kritik olanlara- bazı milletvekilerini bulundurarak destek sundular ama ilginç şekilde parti kapatmaları zorlaştıran yasaya “sembolik destek” alanlarına girmesine rağmen destek vermediler., Kısacası BDP bir yandan ‘destek yok, boykot ediyoruz’ gibi net bir tutum beyan ederken, bir yandan da bazı maddelere oyunu sunmuş oldu.

Öncelikle BDP’nin tutumunun ikircikli olduğunu kabul etmek gerekiyor. Bir yandan sürecin anti-demokratik yönünü ve anayasanın içeriğini teşhir ederken, bir yandan bazı maddelere destek sunmak belirsiz bir tavırdır. Çünkü bu tutum AKP’nin işine iki açıdan yaramıştır. Birincisi, kritik düzeydeki yasaların geçmesi sağlanmıştır. İkincisi ise, AKP’nin içindeki bazı kesimlerden ve muhalefetten, AKP’ye yönelen “PKK destekli anayasa” eleştirilerinin önüne geçilmiş olunmuştur. BDP zaten yeteri oranda destek oluyordu ve AKP’nin BDP’den direkt destek istememesi parti içindeki fireleri engelledi.

Öncelikle, anayasa yapımında Kürt halkının temsilcilerine ve emekçilere yönelik bu muhatapsızlaştırma tavrını ortaya koymak gerekir. Daha başında sürecin bir öznesi olamayan ve taleplerinin yer bulmadığı bir anayasa projesi Kürt halkı ve ezilen tüm kesimler için bir demokratikleşme anlamı taşımıyor. Sonuç olarak, Kürt halkının kendi kaderini belirleme hakkı da dâhil olmak üzere her türlü siyasal demokratik hak ve özgürlüklerle donatılmış yeni bir Anayasa ve bu anayasayı hazırlamak üzere oluşturulmuş bir Kurucu Meclis olmadığı sürece, demokratik bir anayasadan ve rejimin demokratik dönüşümünden söz etmek olanaklı olmayacaktır.

Yazan: Dicle Nadin, 5 Mayıs 2010

Yorumlar kapalıdır.