Burjuvazinin sıktığı kemer, işçi sınıfına takmak istediği tasmadır

Avrupa Birliği’nde çalkantılar durulmuyor. Yunanistan’daki ekonomik bunalımı oraya özelmiş gibi sunmaya çalışan Avrupa devletlerinin burjuvazileri, şimdi de tehlike çanları çalan İspanya’nın derdine düştü.

Kriz yakın zamanda dinecek diyen tüm kesimler şimdi Avrupa’nın diğer zayıf halkalarından gelen haberlerle hüsrana uğruyor. TÜSİAD başkanı Ümit Boyner’in “… Avrupa ülkelerinin durumu, ekonomik toparlanmanın önünde ciddi risklerin var olduğunu ve küresel finansal istikrar açısından halen kırılgan bir süreçten geçildiğini teyit eder nitelikte” demesi, aslında patronların da krizin geçmediğini bildiklerini kanıtlıyor.

21. yüzyılın “hasta adam”ı: Yunanistan

Yunanistan yakın zamanda açıklanan kemer politikaları ve buna karşı düzenlenen genel grevlerle çalkalanmakta. Kemer sıkma politikaları kamu çalışanlarının maaşında yüzde 5 oranında kesintiyi, emeklilik yaşının 63’ten 67’ye çıkarılmasını, emeklilik maaşlarında kesintiye gidilmesini, katma değer vergisinin yüzde 19’dan yüzde 21’e yükseltilmesini, alkol, tütün ve benzin gibi kitlesel tüketim mallarına yeni doğrudan vergiler uygulanmasını kapsıyor. Bunların yanında hükümet çok göze batan askeri harcamaları kısmakla birlikte kamu kuruluşlarını özelleştireceğini de açıkladı. Su işlerinin bir bölümü ve demir yollarının yarısıyla, havaalanları, liman, otoyol ve ticaret merkezlerinin işletmelerinin özel sektöre satılması gündemde.

Saatli bomba: İspanya

İspanya ise Avrupa’nın Yunanistan’dan sonra ikinci “hasta adam”ı. 2007 Haziranında yüzde 8’lerde olan işsizlik bugün yüzde 19.7 ile (yaklaşık 4.7 milyon kişi) Yunanistan’ı AB içinde Latviya’dan sonra en yüksek değere taşıyor. 25 yaş altı gençlerin ise yüzde 40.3’ü işsiz. Dünyanın dokuzuncu, birliğin ise beşinci en büyük ekonomisinin 1,1 trilyon dolar dış borcu bulunuyor. Bunun 238 milyarı Alman, 220 milyarı Fransız, 114 milyarı ise İngiliz bankalarına. Yunanistan, İrlanda ve Portekiz’den sonra İspanya da süresi yaklaşan borçlarını ödeyemeyeceğini açıklarsa bu ülkeler de çalkalanacak. Bunun farkında olan AB burjuvazisi, 750 milyar avroluk bir yardım paketi hazırladı. En büyük alacaklı Almanya’nın 148 milyar avroya kadar vereceği desteği çok geçmeden onaylaması da oldukça manidar. Bu gelişmelerin yanında İspanya da kemer sıkma politikaları hazırladı.

Alınan kararlara göre, devlet memurlarının maaşları 2010 Haziran ayından itibaren ortalama yüzde 5 oranında düşürülürken, 2011 yılında ise dondurulacak. Maaşlarda yapılacak kesintinin en yüksekten düşüğe doğru orantılı olarak yapılacağı, hükümet üyelerinin maaşlarındaki kesintinin yüzde 15’i bulabileceği belirtiliyor. 2007 Temmuz’unda başlatılan ve çocuk sahibi olan her aileye (2 yıldır İspanya’da oturan göçmenler dahil) verilen 2 bin 500 avroluk yardım da 1 Ocak 2011 tarihinden itibaren kaldırılacak. En düşük düzeyde maaş alanlar hariç, emeklilere ödenen maaşlar da 2011’de dondurulacak. Ayrıca kalkınmaya yardım fonundan bu yıl 600 milyon avroluk kesinti yapılacak. Bu uygulamalara karşı kamu çalışanları ise 8 Haziran’da greve gidiyor.

Başka bir üye örneği: Romanya

Bir diğer AB üyesi devlet Romanya’da da durum benzer. Romanya’da Haziran ayından itibaren kamu çalışanlarının maaşlarında yüzde 25, aylıkları 85 avroyu geçmeyen emeklilerde ise yüzde 15’lik kesinti yapılacağının açıklanması ülkeyi ayağa kaldırdı. 2015 yılına kadar 400 bin memurun işten çıkarılması planlanan Romanya’da yakın zamanda 20 milyar Euro’luk IMF anlaşması da imzalandı. 19 Mayıs’ta binlerce insan protestolarda bulundu, 31 Mayıs’taki genel greve bir kısmı sağlık çalışanı, 180 bini kamu çalışanı toplam 300 bin kişi katıldı. Bazı şehirlerde polisler ve hapishane görevlileri de greve katıldı. Buna rağmen hayat tamamen durma noktasına gelemedi.

Fatura işçi sınıfına kesilmek isteniyor

Benzer kemer sıkma politikaları Fransa, İngiltere, Almanya, İtalya, Portekiz’de de gündemde. Tüm bu açıklananlardan da görülüyor ki burjuvazinin inandırmaya çalıştığı gibi bu kriz sadece Yunanistan’a özel değil. Bu bir kapitalist kriz ve doğası gereği tüm devletleri sarsıyor. Kapitalistlerin yarattığı krizin faturası ise emekçilere kesiliyor. İşçilerin cebinden devlete akan vergiler bugün batık şirketlerin ve bankaların borçlarını ödemek için kullanılmak isteniyor. Üstüne üstlük devlet bütçesinin emekçilere ayrılan sosyal yardımları, sağlık harcamaları, eğitim harcamaları kısılmak isteniyor. Bunun adı da “tasarruf” oluyor! Bu tasarruf değil, düpedüz soygundur!

Peki, uzunca süredir duymaya alıştığımız bu yardım paketleri işçi sınıfına somut yararlar sağlıyor mu? Rakamlar hayır diyor. Avrupa Birliği üyesi ülkelerin işsizlik oranı geçen sene yüzde 8,7 iken bu sene yüzde 9,7’ye yükseldi. Yani geçen seneden beri 2,4 milyon insan daha işsiz kaldı ve toplam işsiz 23,31 milyona yükseldi. Açıklanan onca pakete rağmen marttan nisana geçişte de ortalama işsizlik azalmadı, aksine 25 bin kişi daha işsiz kaldı.

Bize gereken

Bugün bizlere gereken patronların cebini dolduran yardım paketleri değil, işsizliğe, güvencesiz çalışmaya karşı önlemlerdir. Bu borçları biz yaratmadık ve biz de ödememeliyiz. Kamu mallarının satılması, patronlara peşkeş çekilmesi işçi sınıfının yararına değildir. Tam tersine, tüm bankalar millileştirilmeli, bir işçi emekçi hükümeti kurularak bu kapitalist krizlere tekrar meydan verilmemelidir. Bu yüzden seferberliklerin işbirlikçi sendikalarca boğulmasını taban örgütlenmeleriyle engelleyerek mücadeleleri birleştirip enternasyonalist bir anlayışla dünya arenasına taşımalıyız.

Yazan: Salih Şimşek, 3 Haziran 2010

Yorumlar kapalıdır.