Önce Tunus, sonra Mısır, şimdi de Yemen!

Tunus’un yaktığı devrimci ateş birçok Arap ülkesini etkileyerek yayılıyor. Tunus ile başlayan Mısır ile devam eden hükümet karşıtı protestolar, bugün de Yemen’e sıçramış durumda.

Yemen’de sürecin gelişimi, haftalar öncesinden Tunus’taki hareketlenmeyi takip eden Yemen muhalefet partilerinin bir koalisyon oluşturması ve Yemen için bir eylem programı düzenlemeye karar vermeleri ile başladı. Bu koalisyon, Islah Partisi ve Sosyalist Parti gibi bileşenlerden oluşmakta. Koalisyon, Tunus’un “Yasemin Devrimi’nin”, Yemen’deki hareketlenmeler için bir ilham kaynağı olduğunu söylüyor. Bununla beraber, Yasemin Devrimi’ne gönderme yapmak amacı ile pembe, Yemen’deki ayaklanmanın rengi olarak seçilmiş durumda ve bütün protestolar, şiddet karşıtı olmalarını simgeleyen pembe flamalar ile düzenleniyor.

Koalisyon eylem programını çeşitli şehirlerde düzenlemeye başladığında Islah Partisi üyesi Tawakkul Karman hükümet karşıtı eylemler organize etme suçuyla tutuklandı ve bu tutuklama ardından ülkedeki hareketlenmeler hızla arttı. Tawakkul Karman’ın serbest bırakılması için çeşitli eylemler düzenlendi ve eylemlerin sonucunda 23 Ocak’ta Tawakkul Karman serbest bırakıldı.

Düzenlenen bu eylemlerin akabinde, 27 Ocak Perşembe günü eylem günü olarak açıklandı. 27 Ocak’ta, Sanaa Üniversitesi’nin de arasında bulunduğu dört farklı bölgede 15 bin kişinin katılımıyla kitlesel gösteriler düzenlendi. Gösterilerde yükselen sloganlar Devlet Başkanı Ali Abdullah Saleh’in istifasına yönelikti. Tunus’da olduğu gibi Yemen’de de talepler yoksulluk, hayat pahalılığı, hükümetin ekonomik politikaları, yolsuzluk gibi konularda kilitleniyor. Sloganlar,”Tunus Devlet Başkanı 20 yıl sonra gitti, Yemen’e de 30 yıl yeter”, “Yeni göreve hayır, iktidarın babadan oğla geçmesine hayır”, “Değişim zamanı”, gibi hükümetin politik egemenliğini eleştiren sloganlardan oluşuyor. Düzenlenen hükümet karşıtı gösteriler, Ali Abdullah Saleh’in 1978’de yönetime gelmesinden bu yana düzenlenen en büyük eylemler olmaları ile büyük önem taşımakta.

Yemen, nüfusun yüzde 25’inin günde 2 dolardan az bir parayla yaşamak zorunda kaldığı ve nüfusun yüzde 30’dan fazlasının ise kronik yoksulluk çektiği bir ülke. İşsizlik oranı ise yüzde 40’ı aşıyor. Yemen ayrıca bireysel silahlanmanın en yoğun olduğu bölgelerden bir tanesi, ülkede nüfusun iki katı kadar silah bulunuyor. Ali Abdullah Saleh
ise, 32 yıldır devlet başkanlığı yapıyor, ülke çok partili rejim statüsünde gözükse dahi 2003 yılından itibaren seçimler erteleniyor ve devlet tek parti ile dikta düzeni altında yönetiliyor. Ayrıca Saleh ülke yönetimini oğluna bırakacağı ile ilgili vaatlerde dahi bulunan bir diktatör. Saleh hükümetinin yıllar süren hükümranlığı sonucunda uygulanan ekonomik politikalar ve alınan fahiş vergilerle halk daha da yoksullaşmış ve sınıfsal farklılıklar iki kutup halinde netleşmiş durumda.

Ülke ekonomisi temel olarak petrol ve doğalgaz üretimine dayanıyor, kaynaklar ise tükenmeye yakın bir durumda olduğu için ülke sürekli bir ekonomik kriz halinde seyrediyor. Petrol ve doğalgaz üretimi bölgeyi uluslararası kapitalist sermaye açısından kilit bölge konumuna sokuyor. İşte tam da bu nedenle geçtiğimiz günlerde Hillary Clinton, Yemen ve Mısır’daki hareketlenmeleri desteklediğini ve Yemenlilerin özgürce toplanma ve kendilerini ifade etme haklarını tanıdıklarını ve bu gelişmelerin demokratik gelişmeler olduğu açıklamasını yaptı. Bu açıklamalar ABD’nin ikiyüzlü tavrını da gözler önüne sermiş oldu, diktatörlük rejimlerine bizzat destek veren ABD’nin kendisi iken, hiç öyle değilmişçesine protesto gösterilerini de alkışla karşılayan yine kendisi oldu. Mısır’da da aynı durum söz konusu, demokrasi maskesi altında direnişleri alkışlayan ABD, bir yandan da bu iki bölge üzerindeki avantajlı konumunu kaybetmek istemiyor, bu da tam demokratik gericilik politikalarına denk düşüyor.

Yemen bütün belirttiğimiz sosyo-ekonomik özellikleri ile, hükümet karşıtı ayaklanmaların Arap yarımadası üzerinde yayılması adına kilit bir nokta ve çok büyük önem taşıyor. Fakat Yemen’deki durumu Mısır ve Tunus’dan şu an için farklı kılan birkaç özellikten bahsetmekte yarar var: Yemen’de hareketin gelişimi koalisyon muhalefeti tarafından, yani bizzat bir politik önderlik aracılığıyla gelişmiş durumda, fakat Tunus ve Mısır örneğine baktığımızda tabandan gelişmiş, kitlenin kendi iletişim araçlarını oluşturduğu bir örgütlenme modeli görüyoruz. Muhalefette ise bir fikir birliğinin olmaması durumu hâkim. Bazıları hükümetin çeşitli reformlar yapmasını yeterli bulurken, bazıları ise hükümet değişimini öngörüyor. Protestolardaki güçlü ve yoğun anti-Saleh retoriğine rağmen Mısır ve Tunus gibi onlarca yaralı ve ölü ile sonuçlanan protestolara karşın, Yemen’deki protestolar barışçıl ve şiddet olmaksızın geçebilmiş durumda. Bu da Hükümetin protestoları kendine bir tehdit olarak görmediği eylemler anlamına geliyor. Şu anki görünen panoramada Yemen, Saleh hükümetini alaşağı edecek bir politik değişime gitmektense, çeşitli demokratik reformların talebi konumunda gözüküyor.

Böyle bir olasılıkta kitleler taleplerini demokratik reformlarla kısıtlamayı reddedebilir ve muhalif koalisyon kitlelerin taleplerini temsil etmekte yetersiz kalabilir. Kuşkusuz ülkelerde devrimci süreçler an be an gelişmektedir ve her an her süreç değişme potansiyeli taşımaktadır. Yemen ve bütün Arap yarımadasındaki gelişmeleri ilerleyen günlerde hepimiz birlikte göreceğiz.

Yorumlar kapalıdır.