94. yılında parti ve devrim

Tarihin bize öğretmeye devam ettiği değişmez gerçek toplumsal rejimlerin ölümsüz olmadığıdır. “Doğan her şey yok edilmeyi hak eder.” Fakat şu ana dek hiçbir egemen sınıf isteyerek ve barışçı yollarla sahneden çekilmemiştir. Ölüm kalım anı geldiğinde akıl hiçbir zaman zorun yerini tutamaz.

İşte 7 Kasım 1917’de Çarlık Rusya’sında gerçekleşen devrimde Rusya işçi sınıfı, ezilen halkların, yoksul köylülerin ve emekçi halkın desteğini alarak sınıf savaşımını kendi lehine çevirerek emekçilerin iktidarını kurdular.

İnsanlık tarihinin akışını değiştiren, karmaşık, siyasal bir alt üst oluştan bahsediyoruz: Devrim!

Devrim, toplumsal düzen değişikliği demektir. Troçki’nin de değindiği üzere, “İktidarı, kendisini tüketmiş olan bir sınıfın elinden yükselmekte olan diğer bir sınıfın eline geçirir. Ayaklanma anı iki sınıfın iktidar mücadelesindeki en keskin ve kritik anı oluşturur. Ayaklanma, ancak halkın ezici çoğunluğunu etrafında toplayabilecek ilerici bir sınıfa dayanıyorsa devrimi gerçek zafere ve yeni bir düzenin kurulmasına götürebilir.

1917’de Rusya’da iktidarı alan emekçiler, pek çok kararname çıkartarak ekonomik, siyasal ve kültürel yaşama ilişkin yeni yasal düzenlemeler yaptılar. Yani devrim, yeni bir düzenin kapılarını açtı. Askeri birliklerde iktidarın asker sovyetlerine ait olması; ordu içinde subayların artık seçimle işbaşına getirilmesi; generallik de dahil olmak üzere onbaşılıktan itibaren tüm rütbelerin ve askeri sıfatların kaldırılması; bu türden ayrımlara işaret eden her türden süsleme ve işaretin kaldırılması; askeri selamlamanın kaldırılması vb. gibi düzenlemeler yapıldı. Yine çalışma saatlerinin 8 saatle sınırlandırılması, devlet memurlarının işçilerin arasından seçilmesi, kadınları özgürleştirici bir çok hak önemli kazanımlardandır.

Nahuel Moreno, Ekim Devrimi’nin 63. yılında şu satırları yazar: “Ekim Devrimi’nin zaferinden altmış üç yıl sonra bugün, onun bu yüzyılda bir istisna olduğunu, onun özelliklerinden bir başka devrimin gerçekleşmediğini kabul etmeliyiz. Ne muzaffer devrimlerin ne de yenilgiye uğramış olan devrimlerin herhangi birinde benzer bir devrimci süreç gerçekleşmemiştir. (…) Ekim Devrimi’nin günümüze dek süren istisnai karakteri, Bolşevik Parti gibi bir partinin varlığıyla belirlenmiştir. Bu partinin ve dünya proleteryasının devrimci solunun yokluğunda, ne Ekim Devrimi’nin zaferi ne de onun en önemli kazanımı olan Üçüncü Enternasyonal’in kuruluşu gerçekleşebilirdi.

Ekim Devrimi’nin açtığı yol ve devasa deneyim, dünya işçi sınıfının hala en önemli rehberidir.

Bugün Tunus’la başlayan, Mısır’la ilerleyen, Libya, Suriye, Yemen ve bir dizi ülkeye yayılan Arap demokratik devrimleri kendisini Ekim’e bağlayacak tarihsel bir dizi etmenin bir araya geldiği o kritik anın izini sürüyor. Shakespeare’in de dediği gibi: “İnsan hayatta suların yükseldiği anı iyi kollamalı: O an geldiğinde davranıp denize açılırsan, yolun sonunda emeline erişirsin.

Arap işçi sınıfı bugün suların yükseldiği anı iyi kollayacak enternasyonal bir partiden yoksun, dahası Moreno’nun bahsettiği Ekim’i istisnai kılan Bolşevik partilere de sahip değil. Avrupa’da, Amerika’da, Latin Amerika ve Asya’da kapitalizmin zorbalığı ve kar hırsına karşı isyan eden bütün emekçilerin ortak taleplerini, mücadelelerini tek bir programda birleştiren yekpare bir sınıf örgütlenmesinden bahsediyoruz. Ekim Devrimi’ni bir zafer hatırası olarak anmayı değil de, bir eylem kılavuzu olarak anlamayı seçmemiz sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyaya olan inancımızdan kaynağını alıyor. Dolayısıyla yeni Ekim Devrimleri için yeni Bolşevik Partiler inşa etmek temel görevimiz olmaya devam ediyor.

Yorumlar kapalıdır.