Kırda ve kentte enkaz!

19 Ekim 2011 tarihinde Hakkari bölgesinde çıkan şiddetli çatışmalarda 24 askerin ve 7 gerillanın acı bir biçimde yaşamını yitirmesi, Türkiye siyasetinde yeni bir sarsıntı dalgasına yol açtı. Yitirilen yaşamlar bir yandan barışın aciliyetini ve zorunluluğunu anlatırken, bir yandan da kimi siyasetçiler için tam da anayasa tartışmaları öncesinde katliam naralarının atılabilmesini sağladı.

AKP ise her ne kadar PKK’yi tamamen yok edecek bir operasyonun mümkün olmadığını bilse de, PKK’yi uluslararası anlamda yalıtmaya ve Irak yönetiminin de desteğini PKK üzerinden çekmesini sağlamaya yönelik çabalara girişti. Buna paralel olarak AKP, soruna nihai çözümü yakıştıracağı yeni anayasa sürecine tüm Kürtleri ikna edebilmek için bir gözdağı verme kararı aldı. Nihayetinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nce saldırıların hemen ardından başlatılan ve 10 bin askeri kapsayan sınır ötesi operasyon bu politik hatla yakından ilişkiliydi.

AKP bu gözdağı ile yeni anayasa tartışmalarında güç toplamaya, rakibini yalıtarak daha azına razı etmeye çalıştı. Ancak bu sırada ipini koparmış kimi katliam severler için aranan kan, operasyonla olmasa da Van’dan gelen acı deprem haberi ile bulundu.

Bir operasyon kaç Van eder?

Geçtiğimiz ayın ikinci acı haberi olan Van depreminden altı gün sonra pek çok köye temel insani yardım ekipmanının ulaştırılamadığı Van valisi tarafından dahi kabul edilmiş durumda. Van’daki ölü ve yaralı sayısının yanı sıra, zarar gören ev sayısını tespit etmek bile şimdilik mümkün değil. Öte yandan, on bine yakın askerin katıldığı ve mali bilançosu henüz belli olmayan kara ve hava operasyonunun da “terörü” bitirmediği ortada. Peki bu sonuçsuz kalmaya mahkum sınır ötesi operasyona harcanan para ile kaç tane “Van” depreme dayanıklı hale getirilebilirdi?

Van tüm Türkiye’nin kaderidir

Van’da yaşanan deprem, yalnızca Van’daki Kürtlerin değil, tüm Türkiye’nin kaderini göstermektedir. 1999 depreminin ardından Ecevit’in başlattığı ve sonradan kalıcı hale getirilen deprem vergilerinin faizleriyle toplam 90 milyon liraya bedel olduğu açıklandı. Bugüne değin bu paranın tek kuruşunun altyapı güçlendirmeleri için harcanmadığı bilinmekteydi. Şimdi de Maliye Bakanı Mehmet Şimşek toplanan vergilerin depreme karşı önleme değil de; sağlık, eğitim ve duble yollara yatırılarak patronlara yapılmış yatırımlara dönüştüğünü itiraf etti! Yani bu sayede, çalışanlardan alınan deprem vergileri, hiçbir koşulda depremden korunmaya değil, doğrudan doğruya uluslararası şirketlerin ve yerli şirketlerin hızla büyümesi ve de eğitim ve sağlık hizmetlerinin derhal paralı ve pahalı hale getirilmesi için harcanmıştı! Demek, Van’daki ölümlerin ve kayıpların önlenebilmesi işten bile değildi. Oysa ki bu amaçla toplanmış paralar doğrudan doğruya patronların hizmetine sunulmuştu. Dahası tüm Türkiye’de durum Van’dakine benzer bir halde. Bugün herhangi bir şehrin yaşayacağı deprem kaçınılmaz bir biçimde aynı korkunç manzara ile karşılaşmamıza sebep olacaktır.

Türkiye patronlarının tek büyüme reçetesi olan uluslararası sermayeye bağımlı gelişim, yalnızca barış umutlarını söndürmekle kalmıyor, her depremde bir kez daha bizleri enkaz altında bırakmayı sürdürüyor.

Operasyon ve anayasa barış getirir mi?

Van depremi sonucu açığa çıkan manzara, on yıllardır sürdürülen ve bizim neo-liberal yıkım politikaları olarak adlandırdığımız, patronları zenginleştirmek için kamu kuruluşlarını özelleştirip, işçi maaşlarını baskılayan sömürü saldırılarının bir sonucudur. Bu neo-liberal saldırılar bugüne değin bizleri sistematik bir yoksulluk sarmalına mahkum etti şimdi de canımızı almakta tereddüt etmiyor.

Öte yandan AKP ve diğer düzen partileri birleşerek, neo-liberal saldırıları hızlandırmak için bu dönüşümleri topyekün içeren bir anayasa hazırlığına girişmiş bulunuyorlar. Ve bu anayasaya dair BDP’yi daha hızlı ikna etmek için bir yandan operasyonlar ile gözdağı verilip Kürt siyaseti sıkıştırılmaya çalışılıyor. Öte yandan, işçi ve özgürlük düşmanı anayasaya dair uzlaşma tartışmaları yaparak, Kürt sorununun çözümünü de rejimin tekeline bırakmayı hedefliyorlar.

AKP hükümeti tarafından masaya sunulan anayasa, neo-liberal bir anayasadır ve patronların bu anayasası barış umutlarımızı gömüp; eğitim ve sağlığın tamamen özelleşmesi, işsizlik fonu, deprem vergisi, kıdem tazminatı gibi fonların patronlara açılması gibi saldırıların daha bütünlüklü bir zemine oturmasını hedeflemektedir.

Yoksul Kürt halkı ve işçi sınıfının, operasyonlar ve Van depremine bakarak yeni anayasayı reddetmeleri ve bu çerçevede barış ve ekmeği beraberce savunmaları ihtimali tek gerçekçi çıkış yolunu göstermektedir.

Yorumlar kapalıdır.