Kapitalizmin sınırları belirginleşiyor!

Peki ya AKP’nin?

Son 40 yıldır katı olan ne varsa çözülmeye başladı. Ekonomik ve jeopolitik durumda radikal çalkantıların yaşandığı bu dönemde hâkimiyetlerini ezeli görenler için gelecek günler endişeyi beraberinde getiriyor.

Sorunlar gittikçe aynılaşır ve yaygınlaşırken, işçi ve emekçi kitleler koşullarının daha fazla sürdürülemez olduğunun, burjuvazi ise artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının farkında; çünkü yalanlanan, üstü kapatılan, ötelenen gerçek artık gün gibi açık: Kapitalizmin en ciddi krizlerinden biriyle karşı karşıyayız, sistem yapısal bir kriz içinde.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da kitleler bonapartist rejimlerine karşı seferberliklerini sürdürürken; krize çare getirmeyen ekonomik ve finansal tedbirler Avrupa’yı biçimsel demokrasisinden bile feragate itiyor. Yunanistan ve İtalya ile birlikte Avrupa’da seçilmişlerin yerini teknokrat hükümetler almaya başladı ve Avrupa, yapısal kriz derinleştikçe bonapartist eğilimlerini derinleştiriyor.

ABD ise 2012 Başkanlık Seçiminin startını verdiği bugünlerde başarısız ekonomi politikalarının sonuçları ile yüz yüze. 2009 yılından bu yana uygulanan mali ve para politikaları krize çözüm olmadı; gelir dağılımı eşitsizliğine ve işsizliğe karşı eylemler artıyor.

Özetle, 1970’lerde, 45’lerden beri süren uzlaşmacı devlet politikalarının yerini alan neoliberal politikalar, bugün devletleri iflasın eşiğine getirmiş durumda. Gündemlerinde ise işçi hakları ve sosyal güvenceler anlamında elde ne kaldıysa almaya yönelik “yapısal reformlar” var.

AKP’nin yanılsaması ve -mış gibi yapmak

AKP hükümeti ise gemisini kurtaran kaptan edasıyla, kendi yönetim becerileri ve tedbirleri sayesinde Türkiye’nin krizden etkilenmediğine, her şeyin yolunda gittiğine inandırmaya çalışıyor bizleri. Nerdeyse bu sürecin bizlere yaradığına, Türkiye’nin bu süreçten güçlenerek çıktığına inandırılacağız: “Ortadoğu karıştı, Türkiye’nin bölgedeki rolü önem kazandı,” “Avrupa batıyor, ama Türkiye’nin ekonomisi büyüyor”.

Fakat bu söylemlerin örtemediği bir gerçek mevcut. AKP’nin elde ettiği ekonomik büyümenin ardında üç önemli kaynak var: Artan gelir uçurumu, işsizlik, örgütsüz ve güvencesiz çalışma. Üstelik bu ekonomik büyüme ithalata dayalı, sıcak paraya bağımlı bir modelle sürdürülüyor ve Türkiye ekonomisi için ciddi bir risk anlamına gelen yüksek bir cari açık söz konusu.

Diğer yandan, gerçeklerden uzak, bu kendi dünyasına hapsolmuş bir tür şizofrenik düşünüş öyle bir raddeye ulaştı ki, en sonunda AB’ye demokrasi dersi bile vermeye başlandı. AB Bakanı Egemen Bağış, AB’nin Yunanistan ve İtalya’ya yönelik teknokrat hükümetler uygulamasını, “ekonomik krizin üstesinden gelmenin yegane meşru ve etkili aracı gerçek demokrasidir. Bu çerçevede Türkiye’nin dokuz yıllık tecrübesi ilham vericidir” sözleriyle eleştirdi!

İşte AKP’nin dokuz yıllık demokrasi tecrübesinin sonuçlarından birkaçı: Yargı ve yasama güçlerinin yürütmenin elinde güçlenmesi ve Türkiye’nin bir tür Kanun Hükmünde Kararnameler yönetimine dönüşmesi; Kürt halkına ve Kürt siyasi hareketine yönelik baskılar ve KCK operasyonları; işçi ve emekçilerin haklarına yönelik gasplar…

AKP sürdürdüğü ikiyüzlü politikalara en azından kendi inanmış görünüyor. Oysa geçtiğimiz aylarda acı olarak tecrübe ettiğimiz Van gerçeği bile AKP’nin sınırlarını ve -mış gibi politikalarını açığa vuruyor. Suriye’ye diklenen, AB’yi uyaran hükümet, Van’da deprem sonrası yaşanan sefalet ve yoksulluk için bile bir çare olamıyor; Van’ın yerle bir olmasına seyirci kalan ve çocukları açlık ve soğuğun merhametine terk eden hükümet için daha öncelikli olan, şimdi Van’ın nasıl yenileneceği sorusu.

Sorulması gereken

Bizim içinse soru açık: Kapitalizmin krizi derinleşiyor; hükümetler için demokrasi gittikçe daha maliyetli bir hal almaya başlarken, baskıcı politikalar güçleniyor; emekçi kesimlerin önüne ağır faturalar koyuluyor; peki, işçi sınıfı bunlar karşısında kendi çözümünü koyabilecek mi?

Unutmamamız gereken, kapitalizmin sınırlarını belirginleştiren bu sürecin, ülkeler arasına çizilen sınırları, ortaklaşan taleplerle birlikte uzun zamandır olmadığı kadar silikleştirdiği. Bu talepler etrafında ortak mücadeleyi örebilmek, artık hiç olmadığı kadar zorunlu.

Yorumlar kapalıdır.