Çalışmak bir haktır! 2012’de birleşik mücadeleye!

Her yılın ilk ayı, sınıf mücadelesini değerlendirmek için oldukça manidar bir aydır. Ocak ayı içerisinde geçmiş dönemin bir bilançosunu çıkarmak kolaydır. Çünkü patronların yeni yıl için sundukları plana bir programla karşı koymayı kolaylaştıracak verilerin arttığı, hafızamızın da tazelendiği bir dönemdir.

Ancak Ocak ayının bizler için kimi başka önemleri de var. İşçi Cephesi gazetesinin, ilk çıktığı tarih Şubat 1980’dir. Ayrıca ilk kez 1980’de çıkmış olan gazetemizin geleneğinin devamcısı olan bir grup işçi ve sınıf devrimcisi için, 2009 yılının Ocak ayı ikinci kez bir anlam ifade etmiştir.

2008 krizinin hemen ardından Birleşik Metal-İş’e bağlı kimi sendikaların greve geçişi ile hazırlıklarımızı hızlandırmıştık. Krizin derinleşecek olan etkilerine karşı daha fazla işçiye ulaşmak ve kriz karşısında mevzilerimizi kaybetmemek adına “Mücadeleleri Birleştirmek” amacıyla, İşçi Cephesi‘nin elinizde tuttuğunuz formatı ile çıkması için bu kez 2009 yılının Ocak ayında, “Yeniden Merhaba” demiştik.

İşçi Cephesi‘nin çıkışı oldukça anlamlı bir döneme denk gelmişti. Geçen üç yıl içerisinde gündemler birbirini hızlı şekilde kovaladı. Hükümet gücünü arttırıp, rejim çatışmasında inisiyatifi ele geçirdi. Kürt sorunu ve demokratikleşme konularında ise, koca bir makyaj malzemesi harcandı ancak bir arpa boyu yol kat edilmedi. Süreç hep hükümetin tekelinde ve muhatap kabul etmeksizin gelişti, ya da gelişiyor gösterildi.

Ancak politik arenadaki saymakla bitmez gelişimlerin dışında (bu gelişmeleri takip etmek isteyenler Mesafe’nin 7., Rejim dosyalı sayısını inceleyebilirler), krizin keskin izleri üç yıl boyunca kesintisizce sürdü.

Kriz ilk etapta, yoğun bir işten çıkarma ve ücretsiz izinler dalgası başlattı. Sonrasında bu dalgayı, işsizlik fonunun patronlara açılması, kısa çalışma ödeneği, dahası esnek çalışma gibi ayrı saldırı dalgaları takip etti. Derken her nasılsa hükümet krizin geçtiğini ilan etti. Ancak kriz koşullarında yaşam, kalıcı hale getirilmişti. Ücretlere yapılmayan zamlar, ücret kesintileri ve yitirilen iş ve haklar karşısında daha düşük ücretlere razı olmak bizim bilançomuz olmuş, sağlık ve eğitimin ücretli hale gelişi ise patronlara yeni kâr alanı açmıştı. Bunun karşısında; Birleşik Metal, İtfaiye, Marmaray, Tekel, PTT, UPS, Sağlık Emekçileri, Mersin Limanı, Ontex,… gibi işçi sektörleri ise saldırılara karşı savunma mevzilerindeki yerlerini almış ve kimileri kazanmışken kimileri ise yenilmişti.

Sınıf mücadelesi açısından kısaca bu şekilde özetleyebileceğimiz bir üç yılı geride bıraktık. Bu süreç içerisinde de gazetemizin üç temel gündeminden biri ve en ağırlıklısı da hep sınıf mücadelesi oldu. Bizler işçi sınıfı bir yerde mevzi kazandıkça geleceğe dair umutlandık ve işçi dostlarımızın bu kazanımda mevzilenip diğer direnişler ile birleşmesi için elimizden geleni yaptık. Yitirdiğimiz her direnişte ve kaybettiğimiz her hakta ise yeni görevlerimizi kestirmeye çalıştık.

2009, 2010 ve 2011 yıllarının Ocak ayları bu ruh halleri ile geçmişti. Ekonomik kriz ve İşçi Cephesi gazetesi ile birlikte dördüncü Ocak ayına girmiş bulunuyoruz. 2012 yılı İşçi Cephesi‘nin üç yıl önceki ilk sayısının gündemini bizim önümüze, hem de çok daha yakıcı olak, yeniden koymakta. Bizden daha iyi bir yaşam hakkımızı halihazırda almış olan kriz, şimdi hiç de tamamlanmadığını ve kolayca da tamamlanmayacağını gösteriyor. Bu kez de bizi, çalışma koşullarımız ve çalışma hakkımız ile tehdit ediyor.

Tehlikeli bir ağız birliği

Başbakan Erdoğan, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, patron sendikaları, bankalar ve hatta emperyalist burjuva basın bir konuda tam bir ağız birliği halindeler: 2012 zor geçecek!

Biz işçiler için, zor geçen bir mesai; ya ağır iş temposu, ya da iş yerindeki anlaşmazlıklar-organizasyonsuzluklar anlamına gelmektedir. Ancak patronlar için durum hiç de öyle değil. Patronlar için işler kötüye gidiyor demek, kendi saçma düzenleri içerisinde batağa saplandıkları ve de buradan çıkarmak için de daha çok işsizlik daha büyük sefalet yaratacakları anlamına gelir.

Bir anımsatma: 2011’deki hak gaspları

2012 zor geçecek derken ne demek istediklerini daha iyi anlamak için, kendilerinin zor zamanlarında neler yaptıklarını anımsamakta fayda var. AKP hükümeti 12 Eylül Referandumu ile rüzgârı sırtına almıştı. Referandum’un demokrasi yanılsaması ve işçi düşmanı içerikleri, maalesef ki onun tek zararı olarak kalmadı. Referandum’un gücü ile AKP 2011’in hemen başında Torba Yasa ile emeğin elinde kalan son birkaç hakkı da gasp etme girişiminde bulundu.

Şu anda da sıra kıdem tazminatına geldi. Eğer sadece sendikaların göstermelik “genel eylemleri” ve yitirmekte olduğumuz kitlesel eylem ve grev bilincine bakacak olursak, hükümetin bu hakkı gasp etme ihtimali oldukça yüksek görünmektedir.

Ancak bu tablodan umutsuzluk fikrinin çıkması gerektiğini düşünmüyoruz. Yapabilecek çok şey var!

Sınıflar mücadelesinde yeni perde: 2012

Öncelikle şunu aklımızdan çıkarmamamız gerekmektedir ki, sınıf mücadelesi bütünleşik bir seyir izler. Arap devrimlerinin hemen ardından, başta Yunanistan, İspanya, İtalya ve Fransa’da seferberliklere girişen Avrupa işçi sınıfının içerisinden geçtiği süreç bizlere de çok şey anlatmaktadır.

Öncelikle Avrupa’daki hükümet değişikliklerini ele alacak olursak, Avrupa burjuvazisinin, yıpranmış burjuva politikacılarının yerine, teknokratlar (Kemal Derviş’ler) aracılığı ile,- Avrupa’daki kesintileri tam gaz sürdürme planı içerisinde olduğu açık. Ancak Avrupa işçi sınıfı bu kesintileri hiç de sessizce karşılayacağa benzemiyor.

Seferberliğin Türkiye işçi sınıfına yansıması ihtimalinin yanı sıra, olumlu bir gerçeklik daha var. Türkiye burjuvazisinin AB’den, onun derinleşen krizinden ötürü yeterince destek alamayacağı bir döneme doğru ilerliyoruz. Türkiye’nin yaşayacağı herhangi bir mali krizde Avrupa bankaları hiç de yardıma koşabilecek halde görünmüyorlar. Türkiye’deki büyük döviz çıktısı (cari açık) ve Avrupa’ya yapılan ihracatın sürece etkisini de hesaba katarsak, Avrupa’daki seferberliklerin Türk burjuvazisi ile de mücadele ettiğini ve bizim için de vurduğunu görmüş oluruz. İşçi sınıfının mücadelesinin enternasyonal bir nitelik taşımasının bir sebebi de budur. Dahası açığa çıkıp politik bir muhteva da kazanması olası olan bu krizde; doğru çözüm önerilerini sunan işçi sınıfının Türkiye’de büyük değişimleri başlatması, yakın olmasa da orta vadede, ihtimal dâhilindedir.

Hazırlık için

Öncelikle bulunduğumuz sektör üzerinde mümkün olan en geniş işçi birliğini sağlayacak çalışmaya şimdiden girişmeliyiz. Çünkü 2012 krizi bizi hazırlıksız yakalayabilir.

Hükümet, tüm iş güvencemizi elimizden almaya çalışıyor. Ancak bizim için çalışmak bir haktır.

Onlarca şeye ihtiyacımız varken, işsiz kalmamız kadar saçma bir durum söz konusu olamaz. Öncelikle işsizliğin yok edilmesi ve krize karşı ilk önlem olarak, İşten Çıkartılmaların Yasaklanmasını istiyoruz. Krizin ilk perdesinde tüm önlemler patronlar içindi. Onlar sıralarını savdılar ve krizi bitiremediler. Şimdi önlem sırası bizde.

İşsizliğin azaltılabilmesi için, 6 saat, 4 vardiya!

Burjuvalar her daim zarar ettikleri, ya da krizden etkilendikleri gerekçesi ile hareket ediyorlar. Hükümet de onları doğrudan doğruya destekliyor. Madem ki o kadar beceriksizler, onların hatalarının sonucunu biz yaşamamalıyız. Krizde zarar eden işletmeler derhal kamulaştırılmalıdır.

Yaşadığımız krizin kökenlerinden biri de bankalardır. Avrupa’daki kriz kapımızda ve bu ülkelerde krizler hep soyguncu bankların çöküşü ile başladı. Bankaların nasıl da soyguncu merkezleri olduğunu, “hortumlama” hikâyelerinden ve bu soyguncular için yıllarca ödediğimiz vergilerden ötürü biz de iyi biliyoruz. Bu yüzden hem bankaların bizim üzerimizdeki soygunculuğuna son vermek, hem de kaçınılmaz mali çöküşü engellemek için, bankaların birleştirilip kamulaştırılmasından yanayız!

İşçi sınıfının devrimci partisini kurmak amacı ile yayın hayatına başlayan gazetemizin 3. yılını geride bırakırken, hala korkmuyoruz ve daha umutluyuz. 2012’nin başlangıcında işçi arkadaşlarımız bizi yeterince dinlemeyebilir. Sonrasında kimi yerlerde hazırlıksız direnişler başlayabilir. Ancak bunlar sadece bizim daha sıkı çalışmamız için bir sebep olacaktır. Görünen o ki, hükümet eli ile patronların sürdürdüğü saldırı durmayacak. Fakat zaman geçip yeni Ocak aylarına girerken; sabırla ve insanlık dışı kapitalizme duyduğumuz öfke ile çalışılıp önerilerimizi geliştirip yaydıkça, işçilerin bizi anladığını ve bir araya gelebildiğimizi göreceğiz.

2012 zor geçecek diyenler düşünsünler: Biz kapitalizmin krizinden korkmuyoruz ve sabırlıyız!

İş kollarımızda şimdiden yürüttüğümüz her çalışma, her hazırlık bizlere önümüzdeki dönemde çok daha fazlasını kazandıracak. “İnsanca çalışmak bir haktır!” diyerek bir araya geleceğiz. Ve işçi sınıfın içerisinde çözüm önerilerimizle büyürken, devrimci bir işçi partisi için bir adım daha atmış olacağız.

Yorumlar kapalıdır.