Asistanların güvencesizliğe karşı mücadelesi sürüyor

Türkiye’deki top yekün neoliberal dönüşümün kendini en şiddetli hissettirdiği yerlerden olan üniversitelerde, bu dönüşüme karşı mücadeleler 2012 yılında da irili ufaklı sürdü. ODTÜ’de başlayan ve onlara destek mahiyetindeki kitlesel eylemler, kesinlikle üniversitelerdeki bu dönüşümden azade değildi.

Yeni üniversite modeli dedikleri şirketleşmiş, piyasa kurallarıyla yönetilen, bankalarla ilişki halinde, ucuz işgücüne dayanan, kâr odaklı bir üniversite modelini yaratmak için üniversite çalışanlarına yönelik saldırılar gittikçe yaygınlaşıyor.

İki yıl önce İstanbul Üniversitesi (İÜ)’nde başlayan asistanların güvencesiz çalışmaya karşı mücadelesi bugün, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) başta olmak üzere birçok üniversite asistanlarına yayılmış durumda.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu diğer adıyla mevcut YÖK yasasının 33-a ve 50-d maddeleri, üniversitelerdeki asistan statüsünü düzenlemektedir. İki statüden biri olan 33-a’ya tabii asistanlar ile 50-d’ye tabii asistanların maaş ve özlük hakları aynıdır. Tek ve en büyük fark ise, işten atılma durumudur. 33-a maddesi uyarınca çalışan bir asistan, yasa gereği emekliliğine kadar görevinde kalabilir ve kadrolu atanır. Fakat 50-d statüsünde çalışan bir asistan ise yasa gereği her defasında bir yıl için olmak üzere sözleşmeli atanır. Yani yüksek lisans veya doktoranız bittikten sonra tekrar atanmazsanız üniversite ile ilişkiniz kesilmektedir.

Bu güvencesizliğin temel hukuki dayanağı ise 2009’de yasallaşan ve döneminde birçok tepki toplayan torba yasadır. Hatırlanacağı üzere bir “torbaya” sıkıştırılmış pek çok alanda güvencesizliği dayatan bu torba yasa, asistanlara yönelik yeni uygulamalar getiriyordu. Yasaya göre, yüksek lisansa 3 yıl, doktoraya ise 6 yıl süre tanınıyor ve bu süreler zarfında eğitimini tamamlamayan asistanlara işten atılma yolu açılıyordu. İşte sorunun temeli bu.

Bu çerçevede, 2012’nin ekim ayında İTÜ yönetiminin 82 asistanın işine son vermesiyle fiilen İTÜ direnişi başlamış oldu. Ayazağa kampüsü içine kurulu çadırda direniş hala devam etmektedir. İşçi Cephesi olarak çadırlarını ziyaret ettiğimiz asistanlarla, yeni YÖK yasa tasarısı bağlamında asistanlara verilen yeni rol ve güvencesizliğin somutlandığı çalışma ortamı üzerine bir sohbet gerçekleştirdik. Ve gördük ki ,saldırılar ne sadece asistanlarla sınırlı ne de bir iki maddeye dayanan uygulamalardan oluşuyor.

“Nasıl olsa atılacak” gözüyle bakılan 50-d’lilere, işlerinin dışında diğer asistanlara “yaptırılamayan” birçok işin yüklendiğini, böylelikle asistanların ucuz işgücü haline getirildiklerini dinledik. Ek yükle boğuşan asistanlara sözleşmelerinin uzatılmaması tehditi de cabası. Mobbing ile de mücadele eden asistanlara verilen yeni rol, Yeni YÖK yasa tasarısı incelendiğinde ortaya çıkıyor. Tasarıda adı bile geçmeyen asistanlar, araştırmacı sıfatını aldıkları gibi 33-a’ya geçme ihtimali de tamamen tarihe karışıyor. Araştırmacı adı altındaki bu insanların içinde bulundukları projelerin bitmesiyle işlerine son verilmiş olacak.

Üniversite dışındaki ofis çalışanlarının karşılaştığı saldırılara birebir maruz kalan asistanlar, kamusalıktan ne kadar uzaklaştığımızı gösterirken, tüm üniversite çalışanlarının getirilmek istendiği konumu da gözler ününe seriyor.

Bu topyekün saldırı dalgasına karşı topyekün mücadele edilmesi gerektiğinin bilincinde olan asistanların kurduğu Asistan Dayanışması ve 50-d’ye Dur De Girişimi, mücadelenin ortaklaşması adına önemli çalışmalar yapmaktadır.

Şu anda sorun yeni YÖK tasarısında düğümlenmiş durumda. Yasa geçtiği takdirde İTÜ’de yaşanan asistan kıyımının tüm üniversitelere yayılacağının farkında olmak için müneccim olmaya gerek yok. Sorunun çözümünün de YÖK tasarısına verilecek kitlesel mücadeleden geçtiği, alenen ortadadır.

2013’ün kamusal öğretim sistemimizin yok edildiği yıl olmaması için, tüm üniversite birleşenlerinin ve tüm kamu üniversitelerinin, sendikalarla birlikte saldırılara ortak cevap üretebilmesi zaruridir. Bu alanda kazanılacak bir zafer, diğer sektörlerde de güvencesizliğe karşı mücadele eden işçiler için de bir örnek teşkil edebilir. Son yirmi yıl boyunca tüm ayrıcalıkları törpülenen ve törpülenmeye devam eden kamu çalışanları ve öğrenciler, “zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri olmayanlar” haline geldiği şu günlerde, mücadeleden başka seçeneğimizin olmadığını biliyoruz.

Yeni YÖK taslağı geri çekilsin!

Tüm çalışanlara iş ve iş güvencesi!

Yorumlar kapalıdır.