Barış ve özgürlüğün garantisi, emekçilerin ve halkların mücadelesidir!

İmralı görüşmeleriyle yeniden başlayan müzakere sürecinde yaşanan her yeni gelişme, AKP hükümetinin çerçevesini çizdiği “çözüm”ün sınırlılıklarını ve bu “çözüm”ün arkasında yatan hedefleri, yeniden gündeme getiriyor. Halkların Demokratik Kongresi (HDK)’nin “Barış için Eşitlik, Çözüm için Müzakere” sloganıyla başlattığı kampanya sürecinde, Sinop ve Samsun’da yaşananlar, bu bağlamda önemli bir yere oturuyor.

HDK heyetinin Karadeniz seyahatinin bir grup ırkçı faşistin “provokasyonu”yla engellenmesi, tüm adres şaşırtma çabalarına rağmen hükümetin sorumluluğundadır. En küçük bir işçi, öğrenci eylemini, toplumsal muhalefet gösterisini dahi en sert yöntemlerle bastırmakta parlak bir sicili olan veya Başbakan’ın ya da herhangi bir hükümet temsilcisinin ülke içinde yaptığı seyahatlerde kuş uçurtmayan, adeta terör estiren kolluk kuvvetlerinin; küçük bir faşist kitleyi dağıtmaması ve HDK heyetinin güvenliğini sağlamaması, hükümetin bilinçli bir tercihidir ve “anlamlı” bir mesajı barındırmaktadır.

AKP hükümeti, “çözüm” projesinin sınırlarını sarsabilecek, müzakere sürecinde elini zayıflatabilecek herhangi bir gelişmeye veya girişime müsaade etmeyeceğini bir kez daha açıkça ortaya koymaktadır. Hükümet açısından gerçekleşebilecek en büyük tehlike ise, Türkiye işçi sınıfının ve emekçilerinin Kürt halkının haklarını sahiplenmesi ve desteklemesi; Kürt ve Türk işçileri arasında oluşacak mücadele birliğidir. Buna yönelik en küçük girişim, hükümet açısından, baştan ezilmeye mahkumdur. HDK’nin Karadeniz kampanyasının, kendi nesnel hedeflerinden bağımsız olarak, devletin alarm zillerini çaldırması, bu çerçevede değerlendirilmelidir.

İmralı’ya gidecek BDP heyetinin belirlenmesi ve “4. Yargı Paketi”ne ilişkin tartışmalar da, hükümetin “dizginleri elinde tutma” çabalarının yansımaları. BDP heyetine ilişkin tartışmada hükümet, BDP’yi eşit bir muhatap olarak görmediğini ve BDP’den yegane beklentisinin, kendisinden beklediği “rolü” oynaması olduğunu, açık bir biçimde vurgulamanın peşinde. Öte yandan, hükümet tarafından kamuoyunda, “4. Yargı Paketi” ile KCK tutuklularının serbest bırakılacağı beklentisi yaratılırken, paketin kapsadığı değişikliklerin, binlerce KCK tutuklusunun oldukça bir kesimini etkileyeceği açığa çıkmaya başlıyor.

AKP hükümetinin Kürt sorununun “çözümünden” anladığı, PKK’nin silahsızlandırılması ve Kürt halkının seferberlik sürecinin sona erdirilmesidir. Bu nedenle, hükümetin tutumu, çözümde “samimi” olup olmadığı üzerinden değil, bu temel üzerinden değerlendirilmelidir. Bu süreçte, Kürt halkının elde edeceği her kazanım, kuşkusuz ki, mücadelesinin ürünü olacaktır ve koşulsuz biçimde desteklenmelidir. Fakat Kürt halkının ulusal demokratik haklarının kısmi kazanımlar cenderesine hapsedilmemesi, mevcut baskı rejiminin, Kürt halkının ve emekçilerin seferberlikleriyle köklü bir biçimde dönüşüme uğratılması sayesinde sağlanabilir. Bunun için ise, aynı baskı rejimine karşı mücadele eden işçi sınıfının ve Kürt halkının, Türk ve Kürt işçilerin mücadele birliği için her zamankinden çok çaba sarf etmemiz gerekiyor. Hakiki barış ve özgürlük, emekçilerin ve halkların mücadelesiyle gelecek!

Yorumlar kapalıdır.