Forumlar hareketi ve polis-asker rejimi

Haziran seferberliği, müteaddit Taksim çıkışlarıyla birlikte, esas olarak “parklar” ya da “forumlar” hareketi biçiminde sürme eğiliminde. Taksim’in kitlelerin gösteri ve ifade özgürlüklerine açık bir meydan (1 Mayıs meydanı), Gezi’nin de sadece halkın kullanımına sunulu bir kamu parkı olarak kalması yolundaki mücadele elbette hâlâ gündemde. Ama Taksim direnişi ve tüm kentlere yayılan seferberlikler kitlelerin önüne daha geniş ölçekli bir sorun çıkardı: hükümet ve rejim sorunu. AKP hükümeti ayaklanan kitleler karşısında atacağı her geri adımın tek parti iktidarı olarak sonunun başlangıcı olacacağını bildiğinden otoriter sistemin bütün baskı aygıtlarını (başta polis ve yargıyı, hatta jandarmayı) onların üzerine sürdü ve sürmeye devam ediyor. Bu da direnişe katılan gençlerin, emekçilerin, işsizlerin, kadınların, tüm dışlanmışların, demokratik hakların hayata geçirilebilmesinin önündeki ilk büyük engelin bu hükümet olduğunu görmelerini olanaklı kıldı, “Hükümet İstifa!” sloganını acil bir talep haline dönüştürdü.

Forumlar hareketi bu görevin üstesinden gelebilir mi? Forumlar elbette seferberliklerin, haberleşmenin ve dayanışmanın sürdürebilmesi açısından çok önemli ve mutlaka güçlendirilmesi, “emekçi meclisleri” biçiminde örgütlenip yaygınlaştırılması gerekiyor. Bununla birlikte, gerek oluşma biçimleri ve nedenleri, gerekse sınıf içerikleri bakımından henüz işçi-halk iktidarına yönelik bir “ikinci iktidar” odağı olma özelliği taşımıyorlar. Emekçilerin üretimden gelen güçlerini kullanabilmelerinin, toplumsal hayatı mevcut rejimin kurumlarının ötesinde örgütleyebilmelerinin organları konumunda değiller. Ama devrimciler tarihte rastlanan örneklerin saf benzerlerini aramakla/istemekle yetinemezler; onların görevi gerçek mücadelelerin yarattığı oluşumlara katılmak ve devrimci çözüm önerilerini seferberliklerin içine taşımaktır.

İspanya’da Öfkeliler (Indignados) hareketi de Madrid, Barcelona gibi büyük kentlerin merkezi meydanlarından çekildiklerinde mücadeleleri sürdürebilmek açısından mahalle forumları (asambleas) çözümüne başvurmuşlardı. Ama bugün için bu forumların bir iki mahalle dışında hemen tümüyle erimiş, düzenli ve örgütlü hallerini yitirmiş oldukları gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu forumların toplumsal açıdan heterojen yapıları, örgütlü devrimci önerileri “yatay/doğrudan demokrasi” söylemleriyle dışlama eğilimleri (buna ek olarak devrimci akımların zayıflığı), gündemlerine aldıkları sorunlar yelpazesinin müthiş geniş olup acil somut politik konularda eksen oluşturabilmelerini engellemesi, bürokrasiye düşmanlıklarını sendikalara ve örgütlü işçi hareketine uzak durmalarının gerekçesi haline dönüştürmeleri, böylece üretim merkezlerinin dışında ve yaşamı durdurabilme imkânından uzak kalmaları, gibi nedenler onların bir süre sonra haberleşme ve tartışma gruplarına dönüşmesine yol açmış ve seferberlik yaratabilme olanaklarını giderek yitirmelerine neden olmuştu. Türkiye’deki forumların da aynı akıbete uğramaması, emekçi sınıf bileşimi kazanabilmelerine, işçi hareketiyle bütünleşebilmelerine ve somut politik hedefler doğrultusunda kendilerini örgütleyebilme kapasitelerine bağlı olacaktır.

Forumlar hareketi bugünkü biçimleriyle verili iktidarın alternatifi olamamakla birlikte, gerici, baskıcı ve neoliberal AKP hükümetinin geriletilebilmesinde, hatta iktidardan uzaklaştırılmasında etkin bir rol üstlenebilir. Bunun ilk adımı da Mart 2014’te gerçekleşecek yerel seçimler olabilir. AKP’nin yerel yönetimlerden, özellikle de büyük kentlerin belediyelerinden uzaklaştırılması halk hareketinin büyük başarısı olacak ve Erdoğan iktidarının sonunun başlangıcına işaret edecektir. Bu ise, daha şimdiden işçi-halk adaylarının yaratılmasına bağlı. Bu amaçla devrimci ve anti-kapitalist tüm parti ve çevrelerin işçi ve emekçi kitle örgütleriyle birlikte oluşturacakları bir Sol İttifak, Gezi Parkı’nda patlak veren halk isyanının politik şekil almasını olanaklı kılabilecek, onun yerel yönetimlerde somutlaşmasını sağlayabilecek ve Forumlar hareketinin emekçi sınıf karakteri kazanmasında, forumların birer emekçi meclisine dönüşmesinde etkili olabilecektir.

Taksim isyanıyla başlayan ulusal ölçekli seferberliklerin hükümetin emrindeki baskı organlarınca devlet terörü biçiminde ezilmeye çalışılması, göstericilerin hunharca öldürülmesi, katillerinin ve onlara bu yetkiyi verenlerin herhangi bir takibata uğramaması, gözaltıların ve tutuklamaların hâlâ sürüyor olması, sorunun hükümetle sınırlı olmayıp doğrudan rejimin kendisiyle ilgili olduğunu tekrar ve tekrar açığa çıkarıyor. AKP hükümetinin anayasada yapmayı düşündüğü değişikliklerin ülkede demokrasinin gelişmesine ve sağlamlaşmasına değil, polis-asker rejiminin güçlendirilmesine, yürütmenin daha otoriter yetkilerle donatılmasına yönelik olduğu ortada. Mevcut rejimin çerçevesinde belirlenen siyasi, idari ve adli kurumlardan, bu kurumların içinden gelecek inisiyatiflerden demokratik doğrultulu bir değişiklik beklemenin olanağı yok. Köklü demokratik bir dönüşüm ancak işçi, emekçi ve halk temsilcilerinin oluşturacağı bir Kurucu Meclis‘le mümkün olabilecektir.

Dolayısıyla devrimcilerin, mümkünse Sol İttifak aracılığıyla, direniş hareketlerine, forumlara ve tüm işçi-emekçi örgütlerine rejim sorununu taşımaları, Kurucu Meclis önerisini yaygınlaştırmaları ve bu tip bir meclisin oluşturulmasının yollarının aranmasına katkıda bulunmaları acil önem taşımaktadır. Forumlar, yeni bir demokratik rejimin ana hatlarının tartışılacağı, belirleneceği hatta bir anayasa önerisine dönüştürülebileceği emekçi-halk meclisleri haline dönüşebilir mi? Hatta yarınki bir Kurucu Meclis’in temellerini atabilir mi? Bunu mücadeleler ve devrimci akımların tutumu belirleyecek. Ama öncelikli görev, devrimci bir Sol İttifak’ın yaratılması ve otoriter hükümet ile polis-asker rejimine karşı işçi ve halk mücadelesinin örgütlenmesidir.

Yorumlar kapalıdır.