AKP uçuruma yuvarlanırken… İşçi hareketi ayağa!

AKP hükümeti 11 yıllık saadet döneminin sonuna geldi. İç politikadan ekonomiye, dış politikadan Kürt sorununa hükümet bir çıkmazın içinde bulunuyor. Teğet geçtiğini iddia ederek böbürlendiği dünya ekonomik krizinin ekonomik ve politik sonuçlarıyla, Erdoğan ve AKP hükümeti için şimdi yüzleşme vakti!

AKP’nin “ekonomik mucizesi”, dünya ekonomisinin uygun koşullarında, ülkeye sıcak paranın akışı ve dış borcun ülke tarihinin en yüksek seviyesine (350 milyar dolar) çıkması pahasına gerçekleşmişti. Şimdi, ABD ve AB merkez bankalarının politika değişiklikleriyle sıcak para musluklarının kesilmeye başlaması, AKP modeli ekonomik büyümenin sonuna gelindiğini, yeni bir krizin kapıda olduğunu haber veriyor. Öte yandan, “ekonomik mucize” döneminde dahi, büyümenin temel dinamiği, işçi haklarına dönük olarak tarihin en büyük saldırının gerçekleştirilmesiyle, ülkenin ucuz emekgücü cennetine çevrilmesiydi. Bütün bu dönemde, patronlar ve bankerler olağanüstü kârlar elde ederken, geride devasa bir sosyal enkaz bırakıldı; esnek ve güvencesiz çalışma temel çalışma düzeni haline geldi, emekçilerin alım gücü büyük oranda geriledi, işsizlik özellikle gençlik kesiminde devasa bir artış artış gösterdi.

“Ekonomik mucize”nin iflas ettiği yeni dönemde ise, işçi sınıfına dönük saldırıların daha da şiddetleneceğini tahmin etmek güç değil. Kıdem tazminatının kaldırılması, İşsizlik Fonu’nun gasp edilmesi, kadın istihdamını artırma bahanesiyle esnek ve güvencesiz çalıştırmanın yaygınlaştırılması, şimdiden gündeme getirilen başlıklar arasında.

Fakat, AKP hükümetinin tek problemi ekonomiyle ilgili değil. Dünya ekonomik krizinden ayrı düşünülemeyecek şekilde, 2011 yılında patlak veren Arap devrimleri, AKP’nin müttefiki diktatörleri devirerek, “sıfır sorun” politikasının iflasını ilan ediyordu. Diktatörlerin devrilmesinin ardından iktidara gelen İslamcı hükümetlere hamilik yaparak yayılmacı hayallerini sürdürmeye çalışan AKP, devrimlerin ikinci dalgasıyla, bu sefer İslamcı hükümetlerin miadını doldurması sonucu, yeni bir sarsıntıya uğruyordu. Dış politikasının çöküşünü, Suriye’ye dönük savaş çığırtkanlığı ve “değerli yalnızlık” söylemleriyle kapatmaya çalışan AKP, emperyalizm ve Türkiye burjuvazisi için de giderek bir yük haline gelmekte.

Gezi ayaklanmasının ardından büyük bir meşruiyet kaybına uğrayan Erdoğan ve AKP hükümeti, yönetememe krizini panik halindeki sert çıkışlarıyla örtmeye çalışmış; bunu yaparken, yalnızca emekçi kitleleri daha fazla karşısına almakla kalmamış, arkasındaki iktidar bloğunun da çatlamasına neden olmuştu. Hükümetin Cemaatle yaşadığı ayrışma, Koç Holding’e dönük operasyon ve burjuvazi içinde yarattığı tepkiler, hükümet kanadından gelen ayrıksı sesler, bu çatlağın somut yansımaları oldu.

Bu çerçevede, işçi hareketinin ve solun önünde iki önemli tehlike bulunuyor: (i) Ekonominin krize doğru sürüklenmesiyle, işçi haklarına dönük yeni saldırılar; (ii) Erdoğan ve AKP’nin meşruiyet kaybının derinleşmesiyle, yeni bir bujuva alternatifin öne çıkarılması ve emekçi kitlelerin Erdoğan ve AKP’ye dönük hoşnutsuzluğunun böylesi bir alternatifle denetim altına alınması.

Öte yandan, İSDEMİR ve tekstil sektörü toplu sözleşme süreçlerinde on binlerce işçinin greve çıkması, BEDAŞ’ta, Darphane’de, vd. yerlerde sürmekte olan direnişler, kısacası işçi sınıfı hareketi, Gezi’nin direniş ve seferberlik ruhunu kaldığı yerden devam ettirmeye hazırlandığını gösteriyor. Bu durumda, öncelikle, sürmekte olan direnişlerin zaferi ve yeni saldırı hazırlıklarının geri püskürtülmesi için mevcut bütün mücadelelerin birleştirilmesi ve ortak bir mücadele programı etrafında sendikal hareketin ayağa kaldırılması gerekiyor. İkinci olarak, Erdoğan ve AKP uçuruma doğru ilerlerken ve yeni burjuva alternatifler şimdiden gündeme gelmeye başlarken, yerel seçimler arefesinde, işçi-emekçi ittifakı temelinde solun en geniş ittifakının oluşturulması aciliyetini giderek artıyor.

Yorumlar kapalıdır.