AKP tipi istikrar

İstikrar, Başbakan Erdoğan’ın övünürken de bahane üretirken de kullandığı kilit bir kavram. Erdoğan AKP hükümetinin on bir yıllık icraat tablosunu itinayla istikrar kavramı üzerinden anlatmayı tercih ediyor. Yetinmiyor aynı zamanda istikrarı korunması gereken yasaklar (statüko) için de bir gerekçe kaynağı olarak kullanıyor. Erdoğan’ın yüzde onluk seçim barajını siyasi istikrar bozulur gerekçesiyle defalarca reddettiğini biliyoruz. Anadilde eğitimin reddi, TMK’nın ısrarla muhafaza edilmesi, Polis Vazife ve Salahiyeti Kanunu’nun varlığı, Özel Yetkili Mahkemelerden bir türlü vazgeçilememesi gibi birçok örnek de, siyasi istikrar adına, Erdoğan ve AKP hükümeti tarafından savunuluyor. Mezarda emeklilik yasası ekonomik istikrar adına uygulamaya sokuldu. Kıdem tazminatına ekonomik istikrar adına el konulmak isteniyor. Esnek ve güvencesiz çalışma ülke ekonomisinin istikrarı gerekçesiyle hayata geçirildi. Malum, en az üç çocuk da yine gelecekteki ekonomik istikrar adına talep edilmekte. Kısacası istikrar her derde deva bir açıklama olarak sahneye sürülüyor.

Sürülüyor da ne oluyor? Başbakan Erdoğan’ın bunca istikrar seviciliğine rağmen gelinen nokta ortada. AKP tipi istikrarın bizatihi kendisi bir istikrarsızlık kaynağı haline gelmiş durumda. İstikrar bozulur gerekçesiyle halı altına süpürülen, önü kesilen tüm sorunlar birer ikişer sıkıştırıldıkları köşelerden fışkırıyor. Sağlandığı söylenen istikrar ise düşman başına! İstikrar adına temel hak ve özgürlükler bir çırpıda gözden çıkarılabiliyor. Siyasal demokrasi istikrarın gölgesinde ebedi bir mahkumiyete çarptırılmış durumda. Esnek ve güvencesiz çalıştırma dünyanın en çok iş kazası ve işçi ölümü oranlarında ilk üçte olmayı istikrarlı biçimde sağlıyor. AKP tipi istikrar demokratik hak ve özgürlüklerin celladı olarak tam mesai çalışıyor.

Pekiyi, nasıl oldu da anti-demokratik uygulamaları eleştirenlere, “eğer demokrasi olmasaydı o lafı yuttururdum” cevabını demokrasinin ve demokratlığının varlığının kanıtı olarak sunan AKP hükümeti, demokratikleşmenin dinamosu olarak pazarlanır hale gelebildi?

Dünden bugüne…

AKP, Milli Görüş deneyimlerinin ortaya çıkardığı tüm yıpranmaların derslerinin bir anlamda sentezini yaparak yola çıkmıştı. Bu büyük bir avantajdı. AKP öncesi son 15 yılın lider partisi ANAP dibe vurmuş, DYP Demirel sonrası istediği etkiye bir daha ulaşamayıp zemin yitirmiş ve DSP’nin bir kısa dalga boyu hamleyle nefesi kesilmişti. MHP’nin 90’lı yılların sonunda elde ettiği iktidar şansı çürüyen partilerle bir koalisyon zorunluluğuyla birleşince bu durum MHP’nin hem iktidarda umduğundan çok daha kısa kalmasına hem de hızla ve şevkle yozlaşmasına ve doğal olarak AKP’ye rağmen yeni bir alternatif olma şansını da yitirmesine neden olmuştu. CHP ise çok daha önce zaten halkın çoğunluğunun gözünde bir alternatif olma itibarını kaybetmişti. Bütün bunlar başlangıçta AKP’nin daha da güçlenmesine yol açan faktörler oldu. AKP’nin karşısında rakip kalmadı ve yükselişi geldi.

Bununla da yetinmeyen AKP her üç döneminde de sadece kendi Milli Görüş geleneğinden değil başka partilerden de çok ciddi bir kadro devşirdi. AKP bir bakıma çeşitli parçaların birleşmesinden bir kozmopolit yapı oluşturdu. Son derece yararlı ve avantajlı gibi görünen bu durum aynı zamanda onun bir arada durmasını ve rakipsiz ilerlemesini sağlayan politik-ekonomik yapı değiştikçe, çıkarların farklılaşacağı, güç ve iktidar paylaşımı ekseninde içerdiği parçaların da ayrışmaya başlayacağı bir zemin anlamına geliyordu. Nitekim bu süreç özellikle son üç yılda büyük bir ivme kazanarak gerçekleşmeye başladı.

Bugünden yarına…

Egemen sınıf kesimleri 1984 yılından 2001’e birçok yap-bozun sonucunda AKP’ye ulaştığında bu çok kritik bir burjuva temsiliyet krizinin çözümünü de beraberinde getirdi. AKP’nin bu nedenle tüm istikrar söylemine rağmen bir sürekli kriz kaynağı haline gelmesi ve tüm sektörlerde istikrarsızlık üreten yüksek maliyetli bir yapı olmaya başlaması burjuva temsiliyet krizinin nüksetmesi anlamına gelmekte. Burjuva politik merkeze tamamen yerleşen, geleneksel burjuva parlamenter işleyişe düz kontak yaptırarak doğaçlama bir tarz geliştiren AKP’nin yasal ve kurumsal çerçeveyi zorlaması tüm dengeleri sarsmaya başladı. Erdoğan’ın 76 milyon vatandaşının neredeyse her birine ayrı ayrı laf yetiştirme, haddini bildirme, kendi çalıp kendi oynama performansına karşı tepkiler tekil ve dağınık olmaktan Gezi isyanında olduğu üzere sonunda toplu bir “yeter” noktasına da ulaştı.

Türkiye’de varlık nedenlerini AKP üzerine kuran ve/veya gittikçe varlık nedenleri AKP’ye endeksli hale gelen kesimlerin olduğu açık. Bu kesimler için Erdoğan’ın her söz ve davranışı faniler tarafından anlaşılmayı bekleyen kutsal vahiyler gibi dillendiriliyor. Lakin geçmişten farklı olarak giderek daha fazla sayıda patron bu oyunun artık sıktığını ifade etmeye başlamış durumda. Anlaşılan Başbakan Erdoğan’ın her derde deva siyasi ve ekonomik istikrar masalının gerçekler karşısında işe yaramaz hale gelmesi, özellikle kaybedecek çok fazla şeyi olan patronları kaygılandırıyor. Koç’un AKP hükümeti tarafından şamar oğlanına çevrilmek istenmesine sevinen patronlar olsa da bunu “sarı inek” hikayesi olarak gören patronların sayısının çok daha fazla olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek.

Yorumlar kapalıdır.