Gençliğin sınıfı

İşçi sınıfının tüm tarihsel kazanımlarının burjuvazi tarafından yok edildiği zamanlarda yaşıyoruz. Bürokratik de olsalar işçi sınıfının dev kazanımları olan işçi devletlerinin tarihe karıştığı, sosyal demokrasinin ve adında ‘sosyalist’ kelimesi geçen partilerin her geçen gün işçi sınıfına karşı yeni ekonomik saldırılar ve kemer sıkma politikaları planladığı, işçi sınıfının (proletaryanın) yok olduğunu söyleyen burjuva düşünürlerin her yanda türediği, iş cinayetlerinin, işsizliğin, yoksulluğun her gün arttığı zamanlar bunlar. Bizim, biz gençlerin, sendikalarda örgütlenmiş yüz binlerce işçinin her gün patronlarına karşı verdiği korkusuz mücadeleyi, okul kulüplerinden politik örgütlere kadar her yerde örgütlenmiş öğrencilerin işkenceyi ve ölümü göze alarak savaştıklarını hatırlamamıza olanak vermeyen bir zaman.

Fakat işçi sınıfı mücadelesinin bu geri çekilişi hem Türkiye’de hem dünyada yerini kitlesel mücadelelere bırakıyor. İşçi sınıfı ve toplumun bütün ezilen kesimleri artık fabrikaları, işyerlerini ve sokakları işgal ediyor, burjuva devletin kolluk kuvvetlerine karşı göğüs göğüse korkusuzca mücadele ediyor.

Ekonomik krizin şahlandırdığı çelişkiler

Sınıf mücadelesindeki bu yükselişin en temel nedenlerinden biri emperyalist kapitalizmin 2008 yılında ortaya çıkan küresel ekonomik krizidir. Bu krizle beraber burjuvazinin düşen kâr oranlarını artırma gereksinimi ortaya çıkmış ve krizin faturası her zaman olduğu gibi işçi, emekçi kitlelere kesilmiştir. Burjuvazinin krizden çıkış reçetesi emekçiler için düşük ücretler, güvencesiz iş, işsizler ordusu, maliyetleri düşürmek için uygulanmayan hayatî iş güvenliği önlemleridir. En büyük emperyalist ülkelerde, işçi sınıfının bilincini bulandırmak için, sürekli olarak propagandası yapılan refah devleti söyleminin yerini grevlerin ve yer yer sokak çatışmalarının aldığını görmezlikten gelmemekle birlikte, burjuvazinin bahsettiğimiz neoliberal saldırı politikasının özellikle örgütsüzleştirilmiş ve ucuz emek cennetine çevrilmiş yarı sömürge ve sömürge ülkelerde işçi sınıfı için çok daha dayanılmaz bir hal aldığını görmemiz gerekmektedir.

Ekonomik kriz ve burjuvazinin saldırıları

Egemen sınıfın tüm bu neoliberal saldırı politikaları gençlik düzeyinde de kendini açıkça belli ediyor. Neredeyse tüm AB ülkelerinde genç işsizlik oranı ortalama %25 düzeyindeyken, durum Türkiye’de de pek farklı değil, açıklanan son TÜİK verilerine göre Türkiye’deki genç işsizlik oranı %27, aynı zamanda 1 milyon 340 bin çocuk işçi var ve 2076 çocuk işçi madenlerde çalıştırılmakta. Türkiye’de her yıl binlerce iş cinayetinin yaşandığı ve bu iş cinayetlerinde hayatını kaybedenlerin %5’ini gençlerin ve hatta çocukların oluşturduğunu da unutmamak gerek.

Dünya çapında iki trilyon dolarlık bir sektör olan eğitimde, Türkiye’nin de imzacısı olduğu Bologna deklarasyonu ile birlikte eğitim tamamiyle sermaye için kârlılığı temel alan bir alan olarak görülmeye başlandı. Bu politikalar ilköğretimde kendini 4+4+4 sistemi; meslek liselerinde staj zorunluluğu, yükseköğretime sınavsız geçişin kaldırılmasının planlanması* ve staj yapan öğrencilerin asgari ücretin çok altında çalıştırılması; üniversite düzeyinde ise AR-GE faaliyetleri altında üniversiteli gençliğin ucuz işgücü olarak güvencesiz ve esnek çalışmaya sürüklenmesi, ‘yetersizlik’ kisvesi altında ‘hayat boyu öğretime’ mahkum edilmesi, yine aynı YÖK raporunda bundan sonraki süreçte açılacak üniversitelerin vakıf üniversitesi olmalarının planlanması, devletin elini neredeyse tamamı ile eğitimden çekmesi ve bunu özel sektöre bırakması olarak gösteriyor.

Gençlik işçi sınıfının saflarına!

Gençliğin hayatın her alanında hissedilen acımasız neoliberal politikalar karşısında öfkeli olması kaçınılmaz. Ancak öfkeli olmanın yanında bu öfkenin doğru yöne evrilmesi ve atılan her adımın politik anlamda kazandırdıklarının hesaba katılması gerekmekte. Aksi takdirde salt AKP’ye duyulan öfkeyle yapılan her hareket maalesef ki, gençliği geleceksizliğe bir adım daha yaklaştıracak. Dünya çapında uygulanan bu neoliberal politikalar ne AKP ile birlikte geldi, ne de AKP’nin gitmesiyle birlikte bir anda yok olacak. Artarak devam eden sömürü politikaları karşısında savaşabilecek önemli kesimlerden biri olan işçi, işsiz ve öğrenci gençlik artık politik saflarını net bir biçimde belirlemek durumunda. Öğrenci gençliğin çoğunluğunu emekçi alilelerden gelen gençlerin oluşturduğunu düşünürsek ve öğrenim hayatı boyunca çalışmamış olsa bile mezuniyetinden sonra en iyi ihtimalle muazzam sömürü koşulları içinde güvencesiz çalışacağını hesaba katarsak, bir bütün olarak öğrenci gençliği işçi sınıfından bağımsız ele almamız imkânsız. Haliyle, öğrenci gençliğin talepleri ve işçi sınıfının talepleri de muazzam bir biçimde örtüşmektedir, hatta sınıf mücadelesinin keskinleşmesiyle artık talepler birleşmektedir. Gençliğin ve işçi sınıfının karşısında düşman olarak yalnızca AKP değil AKP’nin temsil ettiği burjuvazi duruyor. Geçen sene bu zamanlarda hükümetle göstermelik bir sürtüşme yaşayıp ayaklanan kitlelerin yanında olduğunu belirten Koç Holding’in geçtiğimiz günlerde Erdoğan ile boy boy fotoğraflarının yayınlanması ve Erdoğan’ın “Ben ülkem için yatırım yapana kin tutmam.” demesi her şeyi açıklar nitelikte. Bu yatırımların ülke için değil bireysel menfaatler için olduğunu her emekçi genç yaşayarak görmektedir; bu yatırımlar genç işçiler için düşük ücretler, işten atmalar, iş cinayetleri anlamına gelmektedir; okullarda ise öğretmenlerin fahiş fiyatlı özel okullara çekilmesi, devlet okullarının kantininden arazisine her yanının özelleştirilmesi anlamına gelmektedir. Koç Holding’in “Meslek lisesi memleket meselesi” gibi hayırsever bir söylemle binlerce gence burs sağlıyor olması da burjuvazinin vicdanın kabarmasından dolayı değildir; kitlelerin gözünü hayırseverlikle boyarken, aslında tam da bu burslar sayesinde meslek liseli gençleri ucuz işgücü olarak kullanıp kâr oranlarında yükselişleri anlatan raporlarla övünüyor olması bunun apaçık bir kanıtıdır.

Her alanda örgütlenmeliyiz!

Burjuvazi Gezi ayaklanmasnın ardından, devleti daha sıkı bir biçimde örgütlemekte. Sınıf savaşının daha da keskinleşeceği anlar ise kapıda beklemekte. Gençliğin hem bu neoliberal saldırılara karşı kazanılmış mevzilerini korumak hem de zamanı geldiğinde yeni mevziler elde etmek için saldırmak üzere kendini derhal her alanda örgütlemesi gerekmektedir. Fabrikalarda, atölyelerde, işyerlerinde gençlik, işyeri komitelerinin kurulmasında ve sendikaların bu alanlara girmesinde öncü olmalıdır. Okullarda kulüpler, okul meclisleri ve her tür öğrenci temsil kurumunda örgütlenilmeli bu örgütlenmelere bütün okul emekçileri dahil edilmelidir. Bireysel hareket edilmemeli grevler, boykotlar, işgaller, direnişler mevcut durumun gerektirdiği en uygun taleplerle kitlesel bir biçimde yapılmalıdır.

Mücadele hattını ortaklaştırıp burjuvaziye karşı örgütlü ve güçlü bir sınıf olarak yani geleceğin işçileri ve işsizleri olarak işçi sınıfının yanında yer almadığımız sürece, bu neoliberal politikalar altında gün geçtikçe daha çok ezileceğiz. İşçi sınıfı oratadan kaybolmamıştır ve gençliğin safları işçi sınıfının yanı olmalıdır.

*12 Mayıs 2014 tarihli son YÖK raporundan; «Meslek Liselerinden Meslek Yüksek Okullarına yapılan sınavsız geçiş uygulamasının da eğitim-öğretim sürecine olumsuz etkileri nedeniyle kaldırılması gerekmektedir»

Yorumlar kapalıdır.