Tunus: İstikrarsızlığın istikrarı

Cumhurbaşkanı Beji Caid Essebsi’nin geçtiğimiz Haziran ayında yeni ve daha geniş bir “ulusal birlik” hükümeti kurulması için yaptığı çağrının devamında 30 Temmuz 2016 günü Tunus parlamentosunda gerçekleşen güven oylaması sonucunda Habib Essid hükümeti düşmüştü. Bunu takip eden süreçte Cumhurbaşkanı, kurucusu olduğu Nida Tunus partisinden Yusuf Şahid’e hükümet kurma yetkisini vermişti. 26 Ağustos 2016 günü gerçekleşen, 23 vekilin katılmadığı, 167 evet, 22 hayır ve 6 çekimser oyun çıktığı güven oylamasıyla, diktatör Bin Ali’nin devrilmesinden sonraki yedinci hükümet Yusuf Şahid’in başbakanlığında kurulmuş oldu. Eski hükümetin 11 bakanı yeni hükümette de görev alır, hükümete 15 “yeni” bakan eklenirken, 14 de devlet bakanı görevlendirildi.

Geniş bir “ulusal birlik” hükümeti çağrısının arkasında yatan temel etkenler 2011’den bu yana ülkede ekonomik verilerin giderek kötüleşmesi, politik krize bir çözüm bulunamaması ve sosyal krizin derinleşmesi olarak gösterilebilir. Bu doğrultuda burjuvazinin en geniş birliğini kurmak hedefiyle Cumhurbaşkanı tarafından yapılan çağrının asıl niteliği ise sermaye sınıfının birliği. Bunu hükümetin bileşiminde net olarak görmek mümkün…

Duyan gelmiş hükümeti”

Yeni hükümette bakanlıklar altı farklı partiden 12 bakan, Tunus Genel İşçi Sendikası (UGTT)’nın 2 kadrosu ve teknokratlar arasında bölüşülmüş durumda. Ayrıca devrik lider Bin Ali’nin eski partisi Anayasal Demokratik Birlik (RCD)’in 3 eski kadrosu da “yeni” bakanlar arasında. Kısaca, Burgibistler, eski rejim temsilcileri, liberal laikler, Müslüman Kardeşler Tunus partisi, ulusalcılar, teknokratlar, hepsi bir arada, adeta bir “duyan gelmiş” hükümeti. Yeni hükümetin temel hedefleri ise 13 Ağustos 2016 tarihinde açıklanan “Kartaca Paktı” ile ilan edildi. Tunus Halk Cephesi dışında parlamentodaki bütün partiler, parlamento dışından bir parti, Tunus Patronlar Sendikası (UTICA) ve Tunus Genel İşçi Sendikası (UGTT) pakta imza verdiler. Geçerken belirtelim, Halk Cephesi ilk başta paktın içeriğine katılsa da sonradan geri çekilme kararı aldı. Paktın hedefleri ise şu şekilde: terörizme karşı savaş, yolsuzluğa karşı savaş, işsizliğe karşı savaş, mali bütçenin kontrolü. Uzaktan kulağa hoş geliyor…

Bu planların nasıl hayata geçirileceği ise asıl önemli sorun. Cumhurbaşkanı Beji Caid Essebsi’nin uzaktan akrabası ve geçmişte ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) bünyesinde çalışmış olan yeni Başbakan, parlamentodaki güven oylamasından sonra yaptığı konuşmada bu konuda oldukça açık davrandı. Ekonomik verilerin kötülüğünden dem vurduktan sonra Tunus’un yüzünü IMF’ye dönmekten başka çaresinin olmadığını belirterek, sert önlemlerin kapıda olduğunu vurguladı. Ekonomik ve politik krizin iç içe geçmesiyle koşulların günden güne daha da kötüleştiği aşikâr. Tunus Merkez Bankası’nın verilerine göre 2016 yılının ilk yarısında ticaret açığı 3 milyar doları bulmuş durumda. Bin Ali’nin devrilmesinden sonra göreve gelen tüm hükümetler devrik liderin de dış borçlarını ödemeyi kabul ettiklerinden ve bu borçları da borçlanarak ödediklerinden 2011’den bu yana dış borçlar da %58 oranında artmış bulunuyor. 2016 yılında ekonomik büyüme ise %1,5. Hükümetin planı ise krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmek. Başbakan konuşmasında önlem olasılıklarını ise şu şekilde belirtti: devlet yardımlarının kesilmesi, binlerce devlet memurunun işten çıkartılması, ücretlerin dondurulması, ücret artışlarının ertelenmesi ve izinsiz gösterilere sert müdahale.

Peki sonra?

“Duyan gelmiş” hükümeti ilk günden neoliberal, baskıcı politikalara girişeceğini, özelleştirmelere hız vereceğini ve işçi sınıfına dönük saldırılarını artıracağını açıkladı. Bu noktada UGTT’nin hükümetteki varlığı oldukça kritik. Tunus burjuvazisi ekonomik saldırı politikalarına başvuracağını öngörerek, ülkenin en büyük sendikası UGTT’nin hükümete katılması yönünde oldukça ısrarcı davrandı. Nobel ödüllü UGTT bürokrasisi de bu çağrıya kulak vererek işçi sınıfına ihanetini perçinlemiş oldu. Ancak önümüzdeki dönemde, işten çıkartmalara, ücretlerin dondurulmasına karşı tabandan güçlü bir basıncın yükselme ihtimali sendikal bürokrasiyi oldukça zor durumda bırakabilir. Aynı 2011 yılında olduğu gibi…

Tunus solunun önemli bir bölümünü içinde barındıran Halk Cephesi ise halen reformizme ve parlamenter muhalefete gömülmüş politikasını, “devrimin demokratik kazanımlarının” arkasına sığınarak sürdürmekte. Ekonomik ve sosyal krizin derinleşmesi Halk Cephesi önderliğini devrimci bir pozisyon almaya itmese de tabanında soldan doğru önemli bir basınç yaratabilir.

Ve 2011 devrimci sürecini başlatan kitleler… İşçiler, emekçiler, işsizler, köylüler, gençler, kadınlar… Devrimlerinin işsizliğe, yaşam koşullarının berbatlığına karşı olduğunun bilincinde olup, Bin Ali’yi devirdiklerinden beri bu koşullarda herhangi bir iyileşme olmadığını görseler de yerellerde irili, ufaklı, izole bir şekilde mücadeleye devam ederek kendilerine bir muhatap arıyorlar, gitgide sisteme yabancılaşıyorlar. Tunus solunun devrimci kesimlerine düşen ise bu mücadeleci unsurları ekonomik ve demokratik haklara dönük saldırılara karşı bir araya toparlayabilmek. Sadece 2011’in ruhunu çağırarak değil, devrimci bir program hazırlayarak da!

Yorumlar kapalıdır.