Yeni KHK’lar: Kamuda cadı avı sürüyor
677 sayılı KHK’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte, OHAL’in ve bu çerçevede hükümetin başvurduğu önlemlerin, kamudaki Fethullahçıların ayıklanmasıyla sınırlı olmadığı, sol ve emek hareketini hedef aldığı bir kez daha açığa çıktı. Büro Emekçileri Sendikası Genel Başkanı Fikret Aslan başta olmak üzere aynı sendikanın birçok yöneticisi, KESK üyesi daha pek çok emekçi ve sosyalist akademisyen, kayyum atanan belediyelerde çalışan yüzlerce kamu emekçisi 22 Kasım’da yayınlanan KHK ile hiçbir gerekçe gösterilmeksizin kamu görevinden ihraç edildiler. Böylece 15 Temmuz’dan bu yana ihraç edilen ya da görevden uzaklaştırılan, KESK’e bağlı sendikalara üye kamu çalışanı sayısı on binleri buldu. Sendika üyesi emekçilere karşı yürütülen bu tasfiye dalgası, emekçilerin örgütlülüğünü yok etmeye yönelik bir girişimdir. Siyasal iktidar, rejimi dönüştürmek amacıyla her türlü muhalefeti ezmek istiyor, emekçilerin bir kısmının örgütlü olmasına dahi katlanamıyor.
Bu ülkenin mücadeleci emekçilerini Fethullahçılarla aynı torbaya koyup tasfiye eden siyasal iktidar, öncelikle geçmiş dönemde bu örgütle giriştiği ittifakın hesabını vermelidir. İhraç edilen KESK üyesi emekçilerin Fethullahçılarla bağlantısını gösteren delilleri ortaya koymak, iktidarın sorumluluğundadır. Aksi halde, kara çalınarak görevlerinden uzaklaştırılan ya da ihraç edilen emekçiler görevlerine iade edilmelidir.
678 sayılı KHK’nın yürürlüğe girmesiyle ise Bakanlar Kuruluna, kararı alınmış ya da alınacak olan grevleri altmış gün süreyle ertelenmesi yetkisi veren 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 63. maddesi değiştirildi. Genel sağlığın veya millî güvenliğin bozulması gibi mevcut yasada zaten var olan grev erteleme nedenlerine, bankacılık hizmetlerinde ekonomik veya finansal istikrarın bozulması da eklendi. Grev, grev yapılan işyerindeki üretimi durdurmak anlamına gelir. Ve geniş çaplı bir grev dalgası ya da ulusal düzeyde büyük bir işletmedeki tekil bir grev, ülkenin ekonomisi üzerinde ciddi etkilere neden olabilir. Grevin mantığı tam da burada yatar. Ekonomik veya finansal istikrarı bozacağı gerekçesiyle bir grevi yasaklamak, grev erteleme nedenlerini olabildiğince genişleterek emekçilerin anayasal hakkı olan grev hakkının kullanılması uygulamada imkânsız hâle getirmekten başka bir amaca hizmet etmemektedir. Varsın onlar hukukî cambazlıklarla grev “erteleme” desinler, biz olanın gerçek adını koyalım: Bu, bir erteleme değil grev yasağıdır.
Ekonomik veya finansal istikrarın bozulması hâlinde grevlerin yasaklanmasına yönelik bir düzenlemeye ihtiyaç duyulması, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumun kırılganlığına işaret ediyor. Emperyalizmle sancılı ilişkilerini bir türlü tamir edemeyen siyasal iktidar, döviz kurunun önlenemez yükselişi, işsizlik oranın artışı, yavaşlayan ekonomik büyüme, bütçe açığının katlanışı gibi verilerin gösterdiği üzere derinleşmesi muhtemel bir kriz içinde debeleniyor. Erdoğan’ın Ekonomi Koordinasyon Kurulunu apar topar toplaması boşuna değil. Grev hakkının sınırlanmasına ilişkin KHK, bu krizin doruk noktasına ulaştığında, iktidarı zora sokabilecek grevlerin engellenmesi için iktidara bir araç olacaktır.
Bütün bu baskıların üstesinden gelmemiz mümkün; çünkü toplumu dönüştürecek güce sahibiz ve haklıyız. Ne var ki, tarihsel haklılığımız bizi mekanik biçimde zafere götürmez. Belirsiz bir kaderin gerçekleşmesini bekleyemeyiz; çünkü mücadele etmeden zafere ulaşılamaz. Sınıfımıza yönelik baskı ve sömürünün ortadan kaldırılmasının yolu, sendikalar, siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri gibi tüm sol ve emek güçlerinin sınıf eksenli bir eylem planı çerçevesinde güçlerini bir araya gelmesinden ve kitlelerin içinde kararlı bir mücadele örülmesinden geçiyor.
Yorumlar kapalıdır.