Metal işçisinin önündeki tehlikeler ve fırsatlar

2015 senesinde Türk Metal’in işçilere danışmadan, fabrikaların patronlarıyla 3 senelik sözleşme imzalamaya kalkışmış olması ve düşük zam oranları önermiş olması, özellikle Bursa’da olmak üzere birçok metal işçisini harekete geçirmişti. Metal işçilerinin seferberliği, kapitalistler tarafından işten atma tehditleriyle ve izin adı altında fabrikaları kapatmakla durdurulmaya çalışıldı. Bursa’da Reno, Coşkunöz, Mako, Delphi, Valeo, Rollmech ve diğer fabrikalardan işçiler 26 Nisan 2015’te, şehrin merkezinde toplu iş sözleşmesinin yenilenmesi için buluşmuşlar; ertesi gün de (27 Nisan) Türk-İş’in genel merkezinin olduğu binanın önüne yürümüşler, ancak burada genel merkezin çevresini sarmış olan polislerce saldırıya uğramışlardı. Patron-Türk Metal- polis işbirliği bununla da sınırlı kalmamış, işçilerin arasına birçok sivil girerek, provakasyona kapı aralamaya çalışmıştı.

2017 TİS sürecine metal işçileri, 2015 Metal Fırtınası’ndan edindikleri bu derslerle giriyorlar. 2015 sürecinin ardından kapitalistler, fabrikalarda grevin başını çekmiş olan birçok öncü işçiyi işten atmayı ve Türk Metal isimli emek düşmanı sarı sendikayı birçok işyerinde yetkili sendika olarak muhafaza edebilmeyi başardı. İşçilerin seferberliklerinin kazanımları kısmî oldu. Bu durum doğal olarak fabrikalarda ve geniş emekçi kitleleri arasında bir moral bozukluğu yaratmış olabilir. Çok yüksek ihtimalle kapitalistler, bu sözleşme sürecinde 2015’e işaret ederek şöyle diyecekler: “Bakın 2015’te benim zenginleşmeme ve sizin fakirleşmenize karşı isyan eden işçilere ne oldu! Bakın sizin istemediğiniz sendika nasıl hala içeride! Yine dönüp 2015’teki eylemleri tekrarlamaya kalkmayın çünkü bunun da sonuçları aynı olur, ona göre!

Kapitalistler 2017 sözleşmeleri sırasında, yüz binlerce metal işçisi üzerinde kurmuş oldukları sömürü ilişkilerini, bu sefer daha da ağırlaştırarak yeniden kurmanın mazeretini yukarıdaki gibi ifade edecekler. Ancak bilinmelidir ki metal işçisi 2015’te yenilmemiştir, sadece son derece değerli bir mücadele okulunun içerisinde geçmiş, tecrübelerini biriktirmiş, devlet-patron-sarı sendika şeklindeki üçlü işbirliğinin bütün pratik sonuçlarını kavramış ve iradesini çelikleştirmiştir. Metal sektörünün proleterleri 2017 sürecine, 1998 ve 2012 süreçlerinin yanına, 2015’in de derslerini kavrayarak girmektedir. 2015’te yenilmiş olan olgu, sonuna kadar gitmemeyi vaaz eden taktik olmuştur. Metal fabrikalarının sulu devlet ihaleleriyle beslenen patronları yalan söylemektedir: 2015’te onlar kazanmamışlardır sadece maçın ilk yarısında hakem düdüğü çalınmış, takımlar soyunma odalarına dönmüştür ve şimdi de, ikinci yarı başlarken takımlar sahaya yeniden çıkmaktadırlar. Ve bu sefer, hakem de eski prestijine sahip değildir; onun düdüğü maçı “durduramayabilir”…

MESS sözleşmeleri kapsamında sendikalar ilk taslaklarını açıkladılar bile. Söylemeye gerek yok ancak yine de belirtelim ki, en iyi taslağın önerileri dahi, metal işçisinin yoksulluk sınırının altında yaşamasını engelleyemiyor. Her sene dünyanın en zengin ilk 500 işadamı listelerine, giderek artan oranda daha fazla Türk kökenli kapitalist sokmakla övünen iktidar ve burjuvazi, kendi zenginliğinin yaratıcısı olan işçileri yoksulluk sınırının üzerinde yaşatmayı bile beceremiyor. Metal işçisi bu yağmaya ve talana bir dur demeli. O şöyle diyecektir: “Yeter! Senelerdir benim ürettiğim yüz binlerce parça ve ürün üzerinden varlığınıza varlık kattınız. Şimdi sıra benim kendi hayatım ve kendi sınıfımın geleceği için çalışmamda. 2015’te gördük ki birliğimiz karşısında bütün saldırılarınız geri püskürtülüyor. 2015’te gördük ki durduğumuz anda geriye gitmeye başlıyoruz, o yüzden bu sene asla durmayacağız!

Süreç başlarken pusulamız Tekno Maccaferri olmalıdır

Düzce’nin Tekno Maccaferri fabrikasının metal işçileri haftalardır grevde. Tekno işçilerinin talebi ilk olarak Birleşik Metal-İş’e üye kalarak çalışmaya devam edebilmek ve ücretlerinin, bölgedeki diğer fabrikalardaki işçilere verilen ücretlerle aynı olmasını sağlamak. Bu aslında tam da, 2015’te ayaklanan Bursa metal işçilerinin, Bosch fabrikasında kazanılmış bulunan ücret zammını, kendi fabrikaları için de talep etmelerine benziyor.

Yeni sözleşme döneminde Tekno işçilerinin mücadelesinin pusulamız olması gerektiğini birkaç sebepten dolayı söylüyoruz. İlk olarak Tekno işçileri, OHAL (Olağanüstü Hal) koşullarında, bu koşulları mazeret olarak göstermeden greve çıkmış durumda. Onların fabrikalarının önünde başarmış oldukları, işçilerin, siyasal iktidarın baskı araçları ne denli artarsa artsın, her durumda greve çıkabileceğini ve mücadele edebileceğini gösteriyor.

Bundan da önce bütün metal işçileri şunun bilincinde olmalı: Tekno Maccaferri patronu ve onun arkasını kollayan jandarma ile vali, fabrika önündeki işçilere nasıl davrandıysa, yeni sözleşme döneminde bütün bir metal sektörünün kapitalistleri de, bütün bir metal işçilerine öyle davranacaktır. Tekno Maccaferri işçileri üzerinde kurulmuş olan patron-jandarma-siyasi iktidar zulmü, metal işçilerinin yeni sözleşmede karşılarında bulacakları barbarlığın bir ön gösterimi, bir prototipidir. Zira bugün, patronların ticaret odalarında ve toplantı salonlarında şu konuşulmaktadır: “Bakın Tekno Maccaferri’deki patron, kendi işçilerine karşı nasıl önlemlere başvurdu. Biz de onu takip edelim ve eğer işçiler greve çıkacak olursa, biz de greve saldıralım.” Kısacası Tekno Maccaferri patronu, metal burjuvazisine cesaret vermektedir; işçilere saldırmak ve onları yıldırmak için verilen bir cesaret.

Ancak metal patronunun pusulası Tekno Maccaferri patronu olacaksa, metal işçisinin pusulası da Tekno Maccaferri’nin grevci işçisi olur. Zira Tekno emekçileri ne patronun fabrikadan mal çıkartmasına, ne de jandarma saldırılarının kendilerini yıldırmasına müsaade etmedi. Onlar istedikleri sendikayı seçebilme özgürlüğü ve insanca bir ücret için, üretimden gelen güçleriyle mücadeleyi sürdürdüler. Unutmayalım ki eğer Tekno işçileri, sözleşme dönemi daha başlamadan önce pes etmiş olsalardı, metal işçilerinin karşısına konulacak olan TİS, bu yenilginin sonuçlarını hissettirecekti ve metal işçilerinin de morali bozulacaktı. Ancak Tekno’daki kardeşlerimiz pes etmiş değiller. Bu sebeple de sözleşme sürecinde bütün metal kapitalistlerinin korkulu rüyası şu anda Tekno işçilerinin sürdürmekte oldukları mücadele olmuş durumda. Metal burjuvazisi şöyle düşünüyor: “Tekno patronu her şeyi denedi ama işçileri yıldıramadı. Ya bizim fabrikalardaki işçiler de aynı taleplerle, hiç yılmadan bir grev başlatırsa, ne yaparız?” Bu nedenle sözleşme sürecine hazırlanırken, Tekno’daki grevci emekçilerin yenilmemiş olduklarını asla akıllarımızdan çıkarmayalım.

MESS’in mazereti Olağanüstü Hal olacak; işçilerin “mazereti” ise yoksulluk!

Metal burjuvazisinin, metal işçilerinin ve bazı sendikalarının taleplerini ve taslaklarını kabul etmemelerinin veya bu talepleri geriletmek istemelerinin temel bahanesi, saray rejimi tarafından ilan edilmiş olan OHAL olacak. Bizzat Cumhurbaşkanı’nın kendisi, Türkiye’nin kapitalist sınıfları önünde gerçekleştirdiği bir konuşmada, OHAL’i grevleri yasaklamak için kullandıklarını deklare etti. OHAL ilanından bu yana birçok grev, Bakanlar Kurulu kararlarıyla yasaklandı. Ancak her metal işçisi, yanındaki arkadaşına şunu diyebilmelidir: “Grev, yasadan üstündür. Grev, Bakanlar Kurulu’nun keyfine kalmış olan bir karar değil, bir hayat mücadelesi meselesidir.” Her metal işçisi Tekno Maccaferri’yi ve Aroma fabrikasındaki başarılı grev sürecini aklına getirmelidir.

Bu noktadaki anlayış “OHAL varsa, grev yoktur” olamaz. Aslında durum tam tersidir. Durum “asıl OHAL varsa, işte o zaman grev vardır” boyutuna ulaşmıştır. Eğer işçilerin ve onların grevlerinin aleyhine alınmış bir kapitalist olağanüstü hal durumu varsa, bu kapitalist olağanüstü hale karşı işçilerin olağanüstü bir grevini örgütlemek de haktır. Varsın, bu hak Bakanlar Kurulu tarafından tanınmasın! Ne önemi var. Zira bu hak işçi sınıfı tarafından kendisine tanınmıştır bile. Gerisinin hiçbir önemi yoktur.

2015 senesinde metal proletaryası büyük seferberliğini ilan edince, sınıf kardeşlerine ve düşmanlarına şöyle haykırmıştı: “Herkese şunu söyleyin, bundan sonra Türkiye’de üretilen arabalarda geri vites olmayacak!” Metal işçilerinin yaklaşmakta olan sözleşme sürecinden zaferle kalkmaları, tam da geri viteslerin artık bir mücadele yolu olarak reddedilmesini zorunlu kılmaktadır. Biz, hiçbir emekçi işten atılmayacak diyoruz. Eğer OHAL buna karşıysa, kalksın. Biz, yetkili sendika özgür bir şekilde belirlenecek diyoruz. Eğer sarı sendika, vali ve iktidar buna karşıysa, yetkileri ellerinden alınsın. Biz bütün fabrikalar için aynı TİS geçerli olacak ve bu TİS, işçilerin taleplerinin hepsini karşılayacak diyoruz. Eğer Türk kapitalizmi buna karşıysa, yıkılsın.

Yorumlar kapalıdır.