İstanbul ikiye bölündü: Onların adamları, bizim halkımız
27 Mart günü TMMOB ile beraber Kanal İstanbul’un anlatılıp onay alınması gereken halkın katılımı toplantısına katıldık.
Arnavutköy’deki AVM’ye benzeyen kocaman belediye binasının küçük bir salonundayız. İçerisi toplantının başlamasına bir saat kala hıncahınç dolmuş durumda. Yalnızca çok erken gelenlerin, AKP’ye bağlı belediye çalışanları (zorunlu olarak) ve emlakçıların bu çok önemli olması gereken toplantıya katıldıklarını görüyoruz. Mahalle muhtarları ve halk ise salonun dolduğu gerekçesi ile içeri alınmıyorlar. Yani halk polis koridoru ile dışarıda tutulurken, çılgın proje içeride emlakçıların onayına sunuluyor.
Toplantının başlamasını beklerken Türkiye’nin mahir mühendislerinden bir abimizin fesli ve AKP rozeti taşıyan yaşlıca bir amcamızla konuşmasına kulak kabartıyoruz. Üstat; “Amca sen nerede yaşıyorsun, neden merak ettin toplantıyı?” diye soruyor. Amcanın gergin bir oturuşu var. Bu sayede anlıyoruz ki emlakçı değil, gerçek bir insan. Alnına düşen fesini geri itip cevap veriyor: “Yahu bizim bir tapu vardı da onu kontrol ettirecektim.” Mühendis abimizden yeni bir hamle: “Kaç lira oldu sizin arsalar, ne kazanacaksın?” ve amcamız hepimizi şaşırtıyor: “Değerlendi gibi de, yahu bunlar yine kendi adamları ile bu işi yapacaklar. Ondan korkuyorum.”
“Onların adamları kim amca, sen ben gibi halk değil mi yani? Bir de bu proje iyi bir şey değil. İstanbul’un suyunu, Marmara Denizi’ni, Karadeniz’i yok edecek. Yıkım projesi bu. Olsa bile satma sen şu arazini!” demeye bile fırsatımız olmuyor. Gözümüz amcanın ceketindeki AKP rozetine takılıyor. Şaşırmıyoruz çünkü Saray rejimi yakasında kendi partisinin rozeti olsa dahi halktan birinin değil, bir avuç zengin ailenin, oligarşinin çıkarını kolluyor. Bunu halk da biliyor.
Toplantının başlamasını takiben Beyza Hocamızın (Üstün) toplantının hukuken niçin yapılamayacağını tane tane anlatması ile salonu terk ediyoruz. Çünkü içeri alınmayan muhtarlar ve halkın yanında bulunmanın daha doğru olduğuna inanıyoruz. Kapının önünde onlarla birlikte yıkımın niçin olamayacağını anlatan bir basın açıklaması yapıyoruz. AKP’ye gönül vermiş amcamızın dediği gibi, tüm projenin AKP’lilerin dahi değil, Erdoğan’a yakın bir grup zenginin çıkarı için yapıldığını anlatıyoruz.
Yakın zamanda İstanbul’un Saray’dan atanmış belediye başkanı Mevlüt Uysal “Metroda da birinci önceliğimiz en fazla oy aldığımız yerler,” demişti. Kanal İstanbul’un toplantısında bu sözlerin sadece bir gaf değil, bir telaş içerdiğini de anlamış oldum.
AKP’li belediyelerin halka hizmet vermediği, sadece birkaç inşaat firmasına para pompalamak için projeler ürettiği artık herkesin malumu. Küçük bir arsa sahibi AKP’li amcamızın bile.
Mevlüt Uysal’ın göreve gelir gelmez ilk icraatı; Kaynarca-Pendik-Tuzla, Ümraniye-Ataşehir-Göztepe, Çekmeköy-Sancaktepe-Sultanbeyli, Kirazlı-Halkalı, Başakşehir-Kayaşehir ve Mahmutbey-Bahçeşehir metro hatlarını iptal etmekti. Sebebi basitti, bu hatlar için inşaat firmalarına zaten para verilmişti. Bu güzergahta yaşayan emekçilermiş, işlerine ortalama bir buçuk-iki saatte gidiyorlarmış, hiçbir şey umurunda değildi. Tek bildiği bu metro hatları için inşaat şirketlerine yeterince para dağıttığı, metronun bitmesinin ise bir öneme sahip olmadığı idi.
Şehrimizin emekçileri akla karayı ayırt ediyor. “Onların adamları” sorununu kavrıyor. Ancak ne yapılması gerektiğini bilmiyor. Şehrimiz, mahallemiz, yaşamımız ve doğa için, öncelikle zenginler adına yapılan tüm yıkım projeleri iptal edilmelidir. Yıkım projeleri yerine İstanbul’un emekçi halkının ulaşım ve altyapı sorunları çözülmelidir. İstanbul onların adamları için değil, işçiler-emekçiler için, hem de bizim denetimimizde yönetilmelidir, sarayın değil.
Yorumlar kapalıdır.