Bir Soygun Üçgeni: Yap-İşlet-Devret
Yap-İşlet-Devret (YİD) modeli Türkiye’nin 80’lerin başında neoliberalizmle tanışmasıyla yaygınlaşan bir kamu-özel ortaklığıdır. Kamunun birçok sektörden elini ayağını çekmesiyle beraber devletin kamu yatırımlarını gerçekleştirmek için finansman sıkıntısı çekmesinden ve hızlıca sermaye bulamamasından kaynaklı özel sektöre duyduğu ihtiyaçla şekillenmiş ve ilk olarak Turgut Özal ile özdeşleşmiş bir model olarak karşımıza çıkmıştır. Fakat özelleştirmelerin AKP döneminde artmasının bir sonucu olarak bayındırlık ve altyapı işlerinde YİD ile yapılan yatırımların sayısı bu dönemde en üst seviyesine ulaştı. Tamamen devletin vergi kaynaklarının özel sektöre pay edilmesi olarak özetlenebilecek YİD, bir soygun düzeni halinde işlemekte.
YİD modelinin uygulanması ile ilgili kanun maddesi (3996 sayılı kanun) YİD ile yapılabilecek yatırım alanlarını şöyle sıralar: “tünel, baraj, köprü, içme ve kullanma suyu, sulama, haberleşme, elektrik üretim, arıtma tesisi, kanalizasyon, maden ve işletmeleri, fabrika ve benzeri tesisler, otoyol, iletim, dağıtım ve ticareti, trafiği yoğun karayolu, çevre kirliliğini önleyici yatırımlar, demiryolu, lojistik merkezi, gar kompleksi, deniz ve hava limanları, yer altı ve yerüstü otoparkı, yük ve yat limanları, milli park, sınır kapıları, tabiat parkı, tabiatı koruma alanı, yaban hayatı koruma tesisleri, toptancı halleri”. Ayrıca ilgili maddeye göre bu yerler 49 yıllığına özel sektör tarafından kâr elde edebilmek için kullanılabilir. Oysaki bu alanların hepsinin birer kamu hizmeti alanı olması gerektiği ortada.
Sistem yasal olarak şöyle işliyor: Yapılması planlanan bir projenin maliyetini bir veya daha fazla özel şirket, devlet ile yaptıkları sözleşme uyarınca üstlenir. Devlet projeyi maksimum 49 yıllığına kadar özel sektöre devreder ve kâr garantisi verir. Planlanan kâr elde edilmez ise devlet aradaki farkı cebinden karşılar. Kira dönemi bittikten sonra sözleşme yenilenebilir veya devlet yapıyı devralır.
Son zamanlarda yapılan tüm projeler YİD modeli ile yapıldı. İstanbul Havalimanı, Kuzey Marmara Otoyolu ve YSS Köprüsü, Kalyon-Cengiz-Limak-Kolin-RSY-PAK ortaklığı; Marmaray, Taisei-Gama-Nurol ortaklığı; Osmangazi Köprüsü, Bursa Otoyolu ve Bursa-İzmir Otoyolu 22 yıllığına Nurol-Özaltın-Makyol-Astaldi-Yüksel-Göçay Grubu ortaklıkları tarafından işletilecek.
Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından yapımına 1984’te başlanan O-4 kodlu Anadolu Otoyolu hepimizin bildiği 379 km’lik İstanbul-Ankara arasındaki otobanın 1. sınıf bir araç için kullanım bedeli 25 TL ya da İstanbul-Edirne arası Avrupa Otoyolu’nun (O-3) kullanım bedeli 1. sınıf araç için 12 TL iken, İstanbul-İzmir arasında YİD modeli ile yapılan otoyolun tek yön bedeli 256 TL’ye çıkmaktadır. İşleten ortaklık planlanan kârı elde edemez ise devlet kendi kasasından aradaki farkı kapatacak, yani yolu kullansak da kullanmasak da vergilerimiz ile bu parayı devlet denetimi altında ödeyeceğiz. YİD modeli ile yapım aşamasında olan dört otoyol daha var. Bu durum YİD modelinin nasıl bir soygun sistemi olduğunu gösteriyor.
Tüm bunlardan sonuç olarak zaruri bir soru ortaya çıkıyor: Madem para vererek hizmet alıyoruz, o zaman neden vergi veriyoruz? Enerjiden ulaşıma birçok kritik sektör özelleşmişken vergilerimiz nerelere harcanmaktadır? İstanbul-İzmir Otoyolu 11 milyar TL’ye mal edildi. Devlet bu parayı elbette karşılayabilirdi. Bir yıl içinde ödememiz gereken dış borç faiz miktarı 12 milyar dolar (69 milyar TL) iken YİD projeleri devede kulak kalıyor. Kamu kaynaklarının özel sektörün yağmasına açmaktan başka bir anlamı olmayan YİD modelini ancak dış borç ödemelerinin durdurulması ve merkezi bir finansal-reel ekonominin sağlanmasıyla bertaraf edebiliriz.
Yorumlar kapalıdır.