İstanbul’da hayatı “felç” eden yoğun kar yağışından dolayı 17 saat kapalı kalan Kuzey Marmara Otoyolu’nda onlarca araç saatlerce mahsur kaldı. Sorumluluk otoyol işletmesinde olmasına rağmen yolun açılması için kamu kaynakları kullanıldı. Yolun kapalı olduğu süre boyunca döviz endeksli geçiş garantisi ödenmeye devam etti. Kullanmasak bile vergilerimizle ödediğimiz otoyolun yapımı da zaten yine emekçilerin cebinden çıkmıştı.
Kar yağışı nedeniyle İstanbul Havalimanı’nda ise uçuşlar durduruldu, yolcular ve çalışanlar içeride mahsur kaldı ve kargo terminal binasının çatısı çöktü. Saray’ın talimatıyla İstanbul’a giden İçişleri Bakanı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı ve AFAD Başkanı bile İstanbul Havalimanı’na değil, Atatürk Havalimanı’na inebildi. Çevre ve meslek örgütleri zamanında İstanbul Havalimanı’nın yalnızca ekolojik yıkım yaratacağına dair değil, bu tür risklere karşı da çokça uyarıda bulunmuştu. Örneğin TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu’nun 2014 yılında yayımladığı raporda, İstanbul Havalimanı’nın su kaynaklarına, kuş göç yollarına ve ormanlık alanlara vereceği hasarın yanı sıra şundan da bahsediliyor: Havalimanına ilişkin ÇED raporunda kullanılan meteoroloji istasyonlarının verilerinin proje alanındaki değerleri yansıtmadığı; meteorolojik parametrelerin gerçekliğe uygun şekilde ölçülmediği ve hortum, aşırı yağış, fırtına gibi iklim değişikliğinden kaynaklanan risklerin değerlendirilmediği belirtiliyor.
Saray rejiminin altyapı sağlamlaştırma gibi hayati uygulamalar yerine Yap-İşlet-Devret ihaleleriyle alelacele peşkeş çektiği mega projeler kar, yağış, sel gibi durumlarda gündelik hayatın felç olmasına yol açarken, başka çılgın projeler de hayatımıza, doğamıza, yaşam alanlarımıza kastediyor. Örneğin yapımı ısrarla sürdürülen Akkuyu Nükleer Santrali aktif bir fay hattının çok yakınında kurulu ve inşaatı sürerken bile temelinde çatlaklar oluşmuştu. Dolayısıyla ocak ayında bölgede yaşanan depremler, olası bir felaket endişesini iyice artırdı. Birkaç hafta önce santral inşaatındaki işçilerin çalışma koşullarına karşı yaptıkları eylem ise, İstanbul Havalimanı’nın yapımında dayatılan kölelik koşullarını ve yaşanan iş cinayetlerini ister istemez hatırlatıyor. Saray rejiminin ekolojik yıkımı, işçi düşmanlığı ile el ele yürüyor.
Tüm bunlara rağmen rejimin saldırılarına karşı direnişler de sürüyor. İkizdere’de, Höyük’te, Kazdağları’nda ve daha pek çok yerde… Daha birkaç hafta önce Aydın’ın Dağyeni köyünde incir ve zeytin bahçelerini kapsayan bir alanda altın madeni girişimine karşı çıkan köylülerin ayaklanması kazanımla sonuçlandı. Köylüler direndi, mücadele etti, uzlaşmayı kabul etmedi ve sondaj çalışmasını durdurmayı başardı. Bir yandan yıkımlarla karşı karşıya kalsak da Dağyeni köylülerinki gibi zaferler mücadelemize ışık tutuyor.
Yorumlar kapalıdır.