Metalden dersler

Geçen yılın ikinci yarısında, grev yasağı altındaki TÜPRAŞ’ta toplu iş sözleşmesinin Yüksek Hakem Kurulu (YHK) tarafından, yüzde 6 gibi patronun verdiğinin bile gerisinde bağıtlanmasının; kamu işçilerine yüzde 8+4, grev hakkı olmayan memurlara yüzde 4+4, tekstil işçilerine de yüzde 8+4 zam reva görülmesinin; nihayet asgari ücretin yoksulluk sınırının altında belirlenmesinin ardından, işçi-emekçi yığınların gözleri metal işkolundaki sözleşmenin akıbetine çevrilmişti. Metal işçileri hükümetin saldırılarını durdurabilecek miydi?

Bu uğurda metal işçilerinin ellerinden geleni, geliştirdikleri protesto, uyarı ve kitle gösterileri yollarıyla yaptıklarını hemen teslim etmek gerekir. Ama sendika yönetimleri başlangıçta talep ettiklerinin çok altında rakamlara imza attı.

Türk Metal bürokrasisinin tavrı daha başından belliydi. Görüşmeler ilerledikçe işçileri yüzde 13-14 dolayında bir zamma ikna etme çabaları başladı. Ekonominin durumu ileri sürülerek ve muhtemel bir grev yasağı ve YHK korkusu salınarak işçiler arasında umutsuzluk havası estirildi. Ve sonunda 29 Ocak’ta yüzde 17,3’e imza atıldı. Kuşkusuz MESS’in, Türk Metal yönetiminin, işçileri hazırladığı rakamın üzerinde bir oranı kabul etmesindeki en büyük etmen, Türk Metal’in Bursa’da ve Birleşik Metal-İş’in (BMİS) Gebze’de düzenledikleri mitinglere kitlesel olarak katılan metal işçilerinin oralarda sergiledikleri coşku ve kararlılık düzeyi oldu. Bunda MESS’in anlaşmayı BMİS için de “cazip” bir hale getirme kaygısı vardı.

Bu arada BMİS kendi kurullarındaki oylama sonucunda 5 Şubat’ta greve çıkma kararı almıştı. Sendikanın temsilciler kurulunda “Türk Metal’in imza attığı TİS’e hayır” denilerek grevde ısrar edilmişti. Ama sendika yönetimi Türk Metal’in imzayı atmasından dört gün sonra aynı sözleşmeyi imzalayıverdi.

Metal patronlarının hükümet ile el ele vererek emekçileri ezmek için kullanabilecekleri onlarca baskı aracı vardı. Hükümet güçleri BMİS’in olası bir grevi karşısında polisiye baskı tedbirleri hazırlamaya girişmişlerdi bile. Ama bunların da tamamı örgütlü ve hazırlıklı işçiler tarafından bertaraf edilebilirdi, ancak ne yazık ki BMİS’in alınan karara rağmen greve hazırlıklı olmadığı ortaya çıktı. Muhtemel bir grev için işyerlerinde herhangi bir hazırlığa girişilmemiş, temsilciler ve oluşturulması gereken grev komiteleri bu doğrultuda hazırlanmamıştı. Toplu sözleşme sürecinin öncesinde stoklarını artırarak gardını alan metal patronlarına karşı güçlü grev fonları ve sonuna kadar açılmış dayanışma kapıları ile karşılık verilmeliydi. Ancak öyle olamadı. Yeterli hazırlıkla girilmeyen her keskin dönemde olduğu gibi bu süreçte de sözleşmenin direksiyonuna patronlar oturdu ve sürece yön vermiş oldular.

Patronların ceplerinden üç kuruş çıkmaması için kaç takla atacaklarını çok iyi biliyoruz. Bu süreçte Bursa ve Gebze’deki kitlesel gösteriler MESS patronlarını o kadar korkuttu ki, bu kitleselliğin sürmemesi için sınıf mücadelesinin her türden işçi düşmanı araçlarını boca ettiler. Bunu yaparken de hedeflediklerinin üzerinde bir zamma evet demiş oldular. Sadece bu dahi biraz daha hazırlık ve örgütlülükle işçilerin çok daha fazlasını alabileceğini bizlere gösteriyor.

Metal patronları hükümetten güç alarak çeşitli tehditler ve şantajlara girişmiş olabilirler. Ancak hiçbir tehdit ve şantaj kapalı kapılar ardında bir sözleşmenin imzalanmasını haklı gösteremez. İşçi ve emekçilerin mücadelesinin güçlenmesi, morallerinin artması ancak şeffaflıkla, tabanın söz ve karar sahibi olması ilkesinin hayata geçirilmesiyle mümkün olabilir. Yakın dönemde Türkiye işçi sınıfının en büyük direnişlerine imza atan metal işçileri şeffaf bir sendikayı hak etmektedir.

BMİS olduğu kadar Türk Metal (ya da herhangi bir sendikanın) yöneticileri de işçilerin açık rızasını almadıkları bir sözleşmeye imza atmalarının nedenini, hükümetin saldırılarına, olası grev yasaklamalarına, olumsuz YHK kararlarına veya grev fonu yetersizliklerine ve sendikayı korumak ve ayakta tutmak amacına bağlayabilirler. Ama böyle bir durum işçilerle açık açık tartışılarak ve farklı mücadele yöntemleri geliştirilerek aşılabilir. Bu yapılmadığı müddetçe bürokratik sendikacılığın ötesine geçilemeyecektir.

Yorumlar kapalıdır.