Cop ve hamasetle bu kadar!

Salgın öncesinde de işçi ve emekçiler hayatlarını zorlukla sürdürmekteydi. Milyonlarca hane ancak sosyal yardımlarla ayakta durabilmekteydi. Gelirlerin azlığı, düzensizliği neredeyse 20 milyon insanı doğrudan devlet yardımına muhtaç kılmıştı. Milyonlarca işsizin dışında iyi kötü bir işi olan milyonlarca işçi-emekçi de ancak açlık sınırındaki ücretlere çalışmakta, yoksulluk içinde yaşamaktaydı. Bizzat Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) özellikle son yıllarda üst üste açıkladığı verilerle yoksulun daha da yoksullaştığını, zenginin daha da zenginleştiğini verilerle göstermekteydi. Zenginle yoksul arasındaki makas açılırken Türkiye 33 Avrupa ülkesi içinde gelir dağılımı en kötü ikinci ülke konumundaydı.

Şimdi salgınla birlikte yoksulun yoksulluğu, işsizin işsizliği katmerlenerek daha da artmakta ve dayanılmaz bir hale gelmekte. Küçük üreticinin, esnafın, çiftçinin sınırlı birikimleri “hazıra dağ dayanmaz” misali hızla erimekte, toplumda genel bir yoksullaşma egemen olmakta. Ülkenin kaymağını yiyen en zenginler ise daha da zenginleşmekte.

Kelimenin tam anlamıyla salgın sürecinde herkes can derdinde bir umut, bir çözüm, küçük de olsa tutunacak bir dal aramaktayken değişmeyen tek şey ise iktidarın bencilliği ve doymak bilmezliği. İktidar salgından önce ne ise salgın sırasında da aynı ceberutluk ve tarafgirlikle yoluna devam etmekte. Bütün emareler salgın sonrası yaşanabilecek ekonomik-sosyal zorlukların salgın sürecinden de uzun ve yıkıcı olabileceğini gösteriyor. Ne var ki iktidarın umurunda değil. Varsa yoksa kendi çıkarı ve ikbali!

Oysa şapka uçtu, kel göründü. Yirmi yıldır kendisi dışındaki herkesi “iki koyun güdemez” diyerek iş bilmezlikle küçümseyen iktidarın şimdi iki maskeyi dağıtamadığını; sağa sola çatmadan, milleti suçlamadan doğru düzgün bir işi beceremediğini, kendi yapamadığı için yapmaya çalışanları da engellediğini cümle âlem gördü, görüyor. Cop ve hamasetle bu kadar…

Yorumlar kapalıdır.