Darbe olur mu?

Son sıralardaki darbe tartışmalarının hükümetin icat ettiği son derece yapay bir gündem olduğunu biliyoruz. Neden gündeme soktu bunu Saray? Çünkü muhalefete, özellikle de CHP’ye yüklenmeyi sürdürmek istiyor. Hükümetin ayakta kalabilmek için muhalefeti yıpratması, bölmesi, hatta ezip yok etmesi gerekiyor. Stratejileri bu.

Ama biz laf açılmışken darbeler meselesine biraz açıklık getirelim diyoruz. Malum bizim ülkede bir sürü askeri darbe ve darbe girişimleri oldu: 27 Mayıs darbesi; Şubat 1962 ve Mayıs 1963 darbe girişimleri; 9 Mart 1971 darbe girişimi; 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 askeri müdahaleleri; 15 Temmuz 2016 darbe girişimi.

Bunların arasında benzerlik nedir? Hepsinin silahlı kuvvetler kaynaklı olması. Yani darbeyi veya askeri müdahaleyi ya da girişimini yapanlar esas olarak bu ülkede silah kullanma yetkisine sahip olan güçler. Tabii bu girişimler sırasında, ordunun yanı sıra gene silah taşıma yetkisine sahip başka kolluk kuvvetlerinin de dahili var, ama onlar ikinci plandalar.

Pekiyi bu müdahalelerin arasında fark var mı? Var ve ilk dikkat çekmek istediğimiz nokta bu. Dikkat edildiyse, girişimlerin bazılarını “darbe”, diğerlerini ise “askeri müdahale” olarak adlandırdık. Tanım önemli değil, sadece aradaki farkı belirtmek açısından öyle dedik.

Fark şu: “Darbe” diye adlandırdıklarımızın hepsi, Silahlı Kuvvetler’in emir ve komuta düzeni dışında gerçekleştirilen girişimler. Yani Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet komutanları hep birlikte karar alıp, silahlı kuvvetler bir bütün olarak ülke yönetimini devralmıyor; tam tersine, onların dışındaki bazı alt rütbeli subaylar, onlardan gizli olarak darbeyi planlıyorlar ve gerçekleştiriyorlar. Meşru hükümeti devirip iktidarı kendi ellerine alıyorlar, ya da bu girişimde bulunuyorlar. Örneğin, 27 Mayıs esas olarak bir albaylar (ve binbaşılar, yüzbaşılar) tarafından gerçekleştirilen bir darbeydi. Darbe sonrasında kurulan 38 kişilik Milli Güvenlik Komitesinde sadece 1 orgeneral ve 3 tuğgeneral vardı.

Yukarıda “askeri müdahale” olarak adlandırdıklarımızın hepsi ise, başta Genel Kurmay Başkanı olmak üzere, kuvvet komutanlarının toplu halde ve emir-komuta zinciri içinde yaptıkları müdahalelerdi. Askeri müdahalelerin hepsi amacına ulaşmış durumda; buna karşılık darbe girişimlerinin sadece bir tanesi (27 Mayıs) başarılı olmuş, diğerlerinin hepsi bizzat ordu tarafından durdurulmuş ya da ezilmiş.

O zaman, “darbe olur mu, olmaz mı?” diye sorulduğunda önce şunu sormak gerekir: Bir askeri müdahalede bulunması için Silahlı Kuvvetler’in üst yönetiminin hükümetin icraatıyla ve/veya rejimin karakteriyle ilgili bir sorunu var mı? Göründüğü kadarıyla yok. Kaldı ki, 15 Temmuz darbesini atlatan genel kurmay başkanı bugün savunma bakanı. Yani sivil hükümetin askeri konulardaki en önemli politikacısı, ordu ile hükümet arasındaki köprü. Ordunun bir sıkıntısı olsa, bunu hükümete aktarabilir ve her iki tarafı da kollayabilir. Kendi ekibiyle silahlı kuvvetleri de denetim altında tutabilir.

Pekiyi, “aşağıdan” bir darbe girişimi planlanabilir mi? (İslami akım içindeki çıkar çatışmalarının, yani “patron kim olacak” anlaşmazlıklarının ürünü olan 15 Temmuz girişimini şimdilik bir yana bırakalım.) Darbe girişimleri esas olarak alt kademelerdeki subay ve astsubayların (yani apoletli küçük burjuvazinin) sosyal ve ekonomik konulardaki sıkıntılarının, ihtiyaçlarının ürünü olarak gündeme geliyor. Bu sıkıntıları çözmenin yolu olarak da politikaya silahla müdahale etme yolu tercih ediliyor.

Örneğin, 12 Mart 1971 askeri müdahalesinin dört gün öncesi için planlanan darbe girişimi, alt ve orta düzeydeki subayların yıllardan beri dönem hükümetlerinin (esas olarak Milliyetçi Cephe hükümetlerinin) ekonomik ve sosyal politikalarına karşı gizli ve dolaylı olarak açığa vurdukları hoşnutsuzluklarının sonucu olarak gündeme getirilmişti. Bugün ise, özellikle 15 Temmuz sonrasında hükümetlerin ordu içinde gerçekleştirdikleri tasfiyeler ve yeniden düzenlemeler sonucunda, alt ve orta kademeli subay ve astsubayların ekonomik ve sosyal durumlarından şikayet ettiklerine dair bir belirti yok.

Yani darbe tartışmaları tamamen yapay ve sahte. Gündemdeki asıl ekonomik ve sosyal konuları tartışmayı saptırmanın bir aracı.

Ama hemen belirtelim: Biz emekçiler her zaman darbelerin ve askeri müdahalelerin karşısındayız. Neden mi? Her askeri müdahale veya darbe esas olarak yönetici sınıflar arasındaki çekişmelerin ürünü ve hepsinin sonrasında asıl kaybeden işçi sınıfı ve emekçiler oluyor. Hatta, Türkiye’nin gördüğü en demokratik anayasayı getiren 27 Mayıs darbesinde de öyle oldu. Bunları anlatmaya devam edeceğiz.

Yorumlar kapalıdır.