Dört kardeş niye intihar etmişti?

Çok değil, sadece yedi ay önce, 6 Kasım 2019’da, dört kardeş intihar ederek hayatına son vermişti. En küçüğü 48, en büyüğü 60 yaşında, ikisi kız, ikisi erkek dört kardeşin toplu intiharı tekil intiharlara bir nebze “aşina” olan kamuoyunun kafasını karıştırmıştı. Ne oluyordu? 2023 Hedefine kilitlenmiş bir ülkede olacak şey miydi bu? Ardından benzer başka toplu intihar vakaları da yaşanınca konu milli birlik ve beraberlik tınılı bir halk sağlığı sorunu mertebesine dek yükselmişti.

Tabii ki “uzmanlar” ve “yetkililer” tarafından meselenin ele alınışı, her zaman olduğu gibi, sorunları tespit etme ve çözümler üretme yönünde olmadı. Tersine bekleneceği üzere, vaka önce münferit ilan edildi, sonra da görünmez kılınmak istendi. Bu çerçevede dört kardeşin ardından ortaya çıkan veresiye defteri, ödenemeyen elektrik faturası, maaşa konan haciz gibi ekonomik yoksunluk göstergeleri hışımla derdest edildi. Öyle ya, her yoksul intihar etse Afrika’da insan kalmazdı!

Bu ar damarı çatlamış cazgırlık altında doğal olarak kardeşlerin emeklilik dahil hiçbir sosyal gelirinin, hakkının olmadığı, sadece bir kardeşin düzensiz işiyle diğer kardeşlere bakmaya çalıştığı gibi ayrıntıların zaten bir hükmü olamadı. Tutunamayan dört kardeşin cansız bedenleri soğurken daire kapısına asılı “dikkat siyanür var” notunun ihtiva ettiği naiflikle onları ölüme sürükleyen kâr ve rekabet düzeninin acımasızlığı ve umarsızlığı dört kardeşin niye intihar ettiğinin de izahıydı bir bakıma…

Belli ki kapıya asılması gereken not “Dikkat, kapitalist düzenin kurbanları var” olmalıydı. Hakikat oydu çünkü!

Ateş düştüğü yeri yakar, denir! Doğrudur; yaşayan bilir! Lakin bazen ateş öylesine bir kimsesizlik çölüne düşer ki ölen hiç yaşamamış gibi ölüp gider. Dört kardeş gibi. Toplumların toplu intiharları da işte böyle, bütün bu acıları hissedecek, dert edecek, taşıyacak geride hiç kimseler kalmadığında başlar. Pandemiden önce böyleydi. Ya şimdi ve sonrası?

İllüstrasyon: Lisa Larson-Walker

Yorumlar kapalıdır.