İşverene kalkan olan, işçiye daha fazla sömürü oluyor
Hükümet, koronavirüs salgınına karşı açıkladığı ekonomik önlem paketiyle kısa çalışma ödeneğini devreye soktu. Bu yolla hükümet, patronların zararlarını en aza indirmek için işçilerin birikmiş parası olan İşsizlik Sigortası Fonu’nu patronların hizmetine sunmuş oluyor. Patronlar bu süreci işsizlik fonunu kullanarak, telafi çalışmalarıyla ve vergi ertelemeleriyle atlatacaklar. Yani sermaye sahipleri bu sürecin yarattığı yıkımı, işçi sınıfının kazançlarını ve kamu kaynaklarını kullanarak atlatmaya çalışıyorlar.
Kısa çalışma ödeneği ve görünmeyen yüzü
İŞKUR’un tanımına göre:
“Genel ekonomik, sektörel, bölgesel kriz veya zorlayıcı sebeplerle işyerindeki haftalık çalışma sürelerinin geçici olarak en az üçte bir oranında azaltılması veya süreklilik koşulu aranmaksızın işyerinde faaliyetin tamamen veya kısmen en az dört hafta süreyle durdurulması hallerinde, işyerinde üç ayı aşmamak üzere sigortalılara çalışamadıkları dönem için gelir desteği sağlayan bir uygulamadır. İşverenin; genel ekonomik, sektörel, bölgesel kriz veya zorlayıcı sebeplerle işyerindeki çalışma süresinin önemli ölçüde azaldığı veya durduğu yönünde İŞKUR’a başvuruda bulunması ve İş Müfettişlerince yapılan uygunluk tespiti sonucu işyerinin bu durumlardan etkilendiğinin tespit edilmesi gerekmektedir.
İşverenin kısa çalışma talebinin iş müfettişlerince yapılacak inceleme sonucu uygun bulunması,
- Kısa çalışmaya tabi tutulan işçinin kısa çalışmanın başladığı tarihte çalışma sürelerini ve prim ödeme şartlarını sağlamış olması (Covid-19 etkisiyle yapılan kısa çalışma başvurularında, son 60 gün hizmet akdine tabi olmak kaydıyla son 3 yıl içinde 450 gün prim ödemiş olması),
- İş müfettişlerince yapılacak inceleme sonucu kısa çalışmaya katılacaklar listesinde işçinin bilgilerinin bulunması gerekmektedir.”
Kısa çalışma ödeneğine başvuran işyerlerinde kaynak İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanmaktadır.
Üstelik kısa çalışma ödeneğinden yararlanan işçilerin daha sonra işsiz kaldıklarında alacakları işsizlik maaşı, ödenekten faydalandıkları aylar düşülerek hesaplanacaktır. Bu da ileride işçi açısından işsizlik maaşı alımlarında hak kaybına neden olabilecek bir durumdur.
Günlük kısa çalışma ödeneği; sigortalının son on iki aylık prime esas kazançları dikkate alınarak hesaplanan günlük ortalama brüt kazancının yüzde 60’ıdır. Bu şekilde hesaplanan kısa çalışma ödeneği miktarı, aylık asgari ücretin brüt tutarının yüzde 150’sini geçemez. Bu durum, maaşı yüksek olan işçilerin bu süreçte uğradıkları hak gaspının daha fazla olacağı anlamına geliyor.
İşçinin kısa çalışma ödeneği aldığı süre için İŞKUR tarafından sadece genel sağlık sigortası primi ödeniyor. Emeklilik için gerekli olan uzun vadeli sigorta kollarına prim ödenmiyor. Bu da emeklilik için gereken prim süresine eksik gün olarak eklendiğinden işçiyi olumsuz etkileyen bir durum. Yani kısa çalışma ödeneğinden yararlandığımız sürece emeklilik primine borçlanma ile karşı karşıya kalabiliriz.
İşveren, kısa çalışma ödeneğine başvurduğu işçileri için, çalışılmayan sürelerde ücret ödemek zorunda değildir. Yani maaşının yüzde 60’lık kısmını İŞKUR’dan alan işçi yüzde 40’ını da işverenden alamayabilir. Bu, işverenin inisiyatifine bırakılmış durumda.
Kısa çalışma ödeneğini hangi açıdan incelersek inceleyelim işçinin aleyhine bir durum olduğu açıkça ortada. Diğer taraftan sigortasız çalışan işçilerin, mevsimlik tarım işçilerinin ya da göçmen işçilerin açıklanan bu ekonomik pakette adı bile yok. Salgın koşullarında resmen açlığa mahkûm bırakılmış geniş bir işçi kesimi var.
Kısa çalışma ödeneği tutarı şu anki hayat pahalılığı karşısında sadaka olarak bile adlandırılamaz. İşçi ücretleri bu kadar düşerken temel yaşamsal ihtiyaçların hâlâ çok pahalı olması işçi sınıfını daha fazla çaresizliğe sürüklemekte. Hükümetin aldığı bu ekonomik önlemler sermayenin salgın karşısında nefes almasını sağlarken, işçilerin bu alanda oksijensiz bırakılarak daha fazla yoksulluğa sürüklenmesine neden oluyor. Kısa çalışma ödeneği yetersiz ve gerçeklik dışıdır. Kısa çalışma ödeneği değil, tüm işçilerin ücretli izne çıkarılarak en az asgari maaş tutarında, hiçbir hak kaybına uğramadan devlet desteği sağlanmalı.
Peki, devletin bunu karşılayacak kaynağı var mı? Tabii ki var. Ülkenin azınlık bir kesimi tüm zenginlikleri elinde bulundururken işçiler vergi yükü altında eziliyor. Zenginlerden varlıklarına göre servet vergisi alınarak kaynak yaratılmaya başlanabilir.
Her sene milyar dolarlara varan dış borçlar ödenmesin. Dış borca ödenen paralar ile birçok işçinin, işsizin, yoksulun bu salgın sürecinde insanca yaşamasını sağlayacak kadar kaynak yaratılabilir.
İnşaat sektörüne sağlanan teşvik yardımları sermaye sahiplerine değil toplumun pandemi ile mücadelesinde kullanılmak üzere harcanmalıdır.
Ve bu süreçte insanca bir yaşam için tüm sağlık hizmetleri parasız hale getirilmeli, insanların temel ihtiyaç kaynaklarına ulaşımı kolaylaştırılmalıdır.
Yorumlar kapalıdır.