Saray’ın yol haritası belli. Ya bizim?

Resmi kurumların açıkladığı istatistik verileri uzunca bir zamandır tartışmalı halde. Fakat başta TÜİK olmak üzere kurumların açıkladığı rakamlar, gerçeklikten hiç bu kadar kopuk olmamıştı. “Türk tipi Başkanlık rejiminin” mucizelerinden biri, diyelim!

İşsizlik ve enflasyon oranlarının sahteliğine gündelik yaşantımızda bizzat tanıklık ediyoruz. Benzer durum ne yazık ki, koronavirüs sayıları için de geçerli. Hastalıkta adeta “sabit kur rejimine” geçilmiş gibi, açıklanacak sayıları önceden rahatlıkla kestirebildiğimiz bir sürece girdik. Sağlık Bakanlığının açıkladığı sayılar, “hastalık bitmedi ama karantina önlemlerini gerektirecek kadar da ciddi değil” imajını vermeye dönük olarak sunuluyor. Nedeni çok açık: Halk sağlığını ikinci plana alarak, patronların çıkarları doğrultusunda ekonomik yaşamın sürmesini istiyorlar.

Salgınla şiddetlenen ekonomik krizin sonuçlarından en fazla emekçi kesimler etkilenirken, Saray’ın paketleri sadece patronları desteklemeye dönük oldu. Meclis’ten çıkartılan son düzenlemeler de bu açıdan bir sürpriz yaratmadı. “Ücretsiz izin”, kısa çalışma ödeneği gibi uygulamaların 1 yıl daha uzatılmasının önü açılırken, İşsizlik Sigortası Fonu’nun patronlar lehine yağmalanması daha da derinleşecek.

Bu düzenlemelerin işyerlerinde uygulanma biçimlerine baktığımızda ise, Saray’ın “harikalar diyarı” ile işçilerin yaşadığı cehennem arasındaki uçurumun ne kadar derinleştiğini görüyoruz. Normal çalışma temposuna devam ettiği halde, ücretsiz izin veya kısa çalışma ödeneğinden faydalanan patronlar… İşyerlerinde salgına karşı gerekli tedbirleri almayan, işçilerin koronavirüse yakalandığı tespit edilmesine rağmen aynı çalışma düzenini sürdüren şirketler… 

Bu örneklerin yalnızca küçük ölçekli, merdiven altı işletmeler olduğu sanılmasın. Kamuoyunda ismi tanınan, her yıl devasa kârlar elde eden şirketlerde de benzer durumlar geçerli. Örneğin Dardanel fabrikası, işçilerin koronavirüse yakalandığının tespit edilmesinin ardından, karantina koşullarını mevzuata aykırı biçimde, fabrika içinde ilan ederek, işçilerin karantinayı çalışarak geçirmesi biçiminde bir keşfe imza attı! Her gün “bize diz çöktürülemeyeceğini”, “bayrakların indirilemeyeceği ve ezanların susturulamayacağını” belirtme ihtiyacı hisseden Reis’in ve devlet bürokrasisinin bu konuda bir açıklaması veya adımına henüz rastlamış değiliz.  

Saray’ın yol haritası ekonomik yıkımın emekçilere ödetilmesi üzerine kurulu. Bu konuda kararlı olduklarını da attıkları her adıma ortaya koyuyorlar. Bu ekonomik karşıdevrime baskıcı ve gerici uygulamaların yoğunlaştırılması eşlik ediyor.

Bu yıkım tablosu karşısında başta CHP olmak üzere Millet İttifakı bileşenlerinin yol haritası ise bütün bu olan biten karşısında susup bir sonraki seçimlerde çoğunluğu sağlamak. Ekonomik ve politik alandaki saldırılar karşısında elimizi kolumuzu bağlamamızı ve seçimleri beklememizi salık veriyorlar. Çeşitli muhalif kesimlerde ise, faşizmin çoktan kurulduğu, Hilafetin yakında ilan edileceği, dolayısıyla yapılabilecek fazla da bir şey olmadığı şeklinde bir inanç yaygınlaşıyor. Bu iki anlayışın ortak noktası, emekçi kitlelerin seferberliğine güvenmemesi ve kitlelerin hakları için mücadele etmesiyle mevcut baskı ve sömürü rejiminin değişmesi anlayışını reddedilmesi.

Oysa mevcut durumdan çıkış ancak kitlelerin kendi kaderlerini kendi ellerine alması ve Saray’ın saldırılarına karşı seferber olmasıyla mümkün olabilir. Eksik olan tam da böylesi bir anlayışın çoğaltılması! Başta sendikalar olmak üzere emek örgütlerinin çoğunluğu Millet İttifakı’ndan medet umar haldeler. Başka bir kesimi ise mevcut tabloda dahi dar grupçu uygulamalarını devam ettiriyorlar. Tüm emekçi örgütleri, sınıfın bağımsızlığını ve Saray rejiminden kopuşu eksenine alan en geniş eylem birliğini ve planını sağlamak zorunda. Böylesi bir anlayışı yükselten “Emekçiler İçin Kaynak Var” kampanyası gibi örnekleri yaygınlaştırmak ve çoğaltmak bu yönde atılacak ilk adımı oluşturuyor.

Yorumlar kapalıdır.