12 Eylül: Darbenin 40. yıldönümünde emekçiler için bir bilanço

40 sene önce bugün, Türk ve Kürt işçi sınıfları sendikalarının, partilerinin, kooperatiflerinin yanı sıra toplu iş sözleşmesi ve grev haklarının da yasaklandığı bir Türkiye’ye uyandılar. Türk kapitalizminin kendi partileri aracılığıyla, parlamenter metotlarıyla hukukî düzlemde çözüme kavuşturamadığı burjuva yönetim krizi ile yükselen sol ve işçi hareketi, ordunun iktidarı ele geçirmesiyle sonuçlandı.

Bu son durdurulabilir miydi? Elbette! Eğer işçi sınıfına mücadele etmesi, birlik olabilmesi, darbeye karşı demokratik mevzileri savunabilmesi için uygun araçlar ve aygıtlar yaratılmış olsaydı, cuntacı klik iktidar koltuğunda değil ama mahkemelerin sanık sandalyelerinde oturuyor olurdu.

12 Eylül’ün toplumsal bir felaketin sonuçlarından farksız olan bilançosunu burada bir kere daha hatırlatmaya gerek var mı? İşkenceler, tutuklamalar, idamlar, baskılar ve hepsi de “demokrasi” adına! Bugün bu darbenin, 1980’de iddia edildiği üzere Türkiye’yi düzlüğe çıkarmak için değil de, solu ve işçileri ezmek için, sendikaların kapısına kilit vurmak için, patronlar sınıfını kurtarmak için yapıldığını bilmeyen yok.

Bugün darbenin 40. yılı gelmişken, elbette yukarıdaki ağır faturanın sorumlularının kimler olduğunu hiç aklımızdan çıkarmadan, 1980-1982 aralığında işçi hareketinin bu darbeyi yenilgiye uğratmasını sağlayacak mücadele araçlarının neden yaratılamadığını tartışmak, her zamanki önemini koruyor. Bazı yorumcular bunu, o dönemki işçi hareketinin kapasite eksikliğine bağlıyorlar. Biz bu yoruma katılmıyoruz. Zira sorun işçi hareketinin potansiyelleri değil, o harekete sunulan perspektifin yenilgiye götüren sonuçlarıydı.

Almanya işçi sınıfı 1920 yılının Mart ayında gerçekleştirilen meşhur Kapp Darbesi’nin liderlerini, 15 Mart’ta başlattığı bir ulusal genel grevle iktidardan indirmişti. Genel grevin başarısının ardındaki neden, yalnızca komünistlerin yönetimindeki sendikaların değil, sosyal demokratların yönetiminde olan sendikaların da (mesela Hür Sendikalar ismiyle bilinen konfederasyon) greve çağrı yapmasıydı. Bağlı oldukları partilerden bağımsız olarak işçiler, darbeyi ezmek noktasında birleşmişlerdi. Bunun ismine Birleşik İşçi Cephesi dendi.

12 Eylül ufukta gözükmüşken veya gelip çattığında, yüz binlerce işçiye erişmekte olan sendikalar ile sol örgütlerin bir Birleşik İşçi Cephesi çağrısı yaparak, Türk ve Kürt emekçilerin darbecilere karşı mücadelelerinde onlar için uygun bir araç yaratma fırsatı vardı. Bu, emekçilerin derhal benimseyeceği ve kullanabileceği bir araç olurdu.

Bunun neden yapılmadığı ayrı bir tartışmadır. Ancak bunun yapılmasının zorunlu olacağı gelecek deneyimlerin olabileceği, bugünün sorunudur.

Yorumlar kapalıdır.