Tarikatlar: Lafta “bir lokma, bir hırka!” Ya özde?

Gün geçmiyor ki falanca tarikatta yaşanan bir skandal açığa çıkmasın. Çocuk istismarından insanların türlü şekillerde kandırılmalarına dek tarikatlarda yaşanan sayısız olayın üst üste kamuoyuna yansıdığını görüyoruz. Tarikatlar son derece kapalı yapılar. Bu derece olayın yansımış olması dahi açığa çıkanların buzdağının görünen kısmı olduğunu düşündürüyor. Saklı kalmış benzeri birçok olayın olduğu da kuvvetle muhtemel. Benzer olayların yaşanmaya devam edeceği ise açık, çünkü milyonlarca insanın şu ya da bu düzeyde tarikatlarla bir ilişkisi var. Kimisi menfaat, kimisi aidiyet, kimisi huzur ve saadet için bu yola giriyor. Aradıklarını bulabiliyorlar mı? En azından kamuoyuna yansıyan istismar ve taciz olaylarına bakınca çok sayıda mağdur insanın olduğunu anlıyoruz.

Felsefesi “bir lokma, bir hırka” olan tarikatların birçoğunun holdingleştiğini, büyük bir servete sahip olduğunu görüyoruz. Kuşkusuz servet siyasi ve toplumsal nüfuzu da beraberinde getiriyor. On binlerce üyesi, taraftarı, yüz süreni olunca tarikatlara devlet dahil açılmayan kapı kalmıyor. O kapıdan girenler, sebeplenmek isteyenler arttıkça devleti ve toplumu bir ahtapot gibi daha fazla sarıyorlar. Çeşitli bakanlıkların tarikatların arasında taksim edildiği haberleri de bu gerçeğe işaret ediyor. Bir istismar yaşandığında doğal olarak açığa çıkarılması, dava konusu olması, neticelendirilmesi çoğu kere bu sebeple de mümkün olmuyor.

Nedeni ne olursa olsun sınıfsal örgütlenmelerin zayıf olduğu, toplumun siyasal bilinç düzeyinin ezilip parçalandığı durumlarda tarikatların ve benzeri yapıların çoğaldığını, güç kazandığını görüyoruz. Bu açıdan tarikatlar dahil her türden dini yapıların 12 Eylül askeri darbesiyle birlikte adeta önlerine kırmızı halıların serilmesi manidardır. İşçi sınıfı hareketini parçalama, sol hareketi yok etme ve örgütsüz bir toplum yaratma girişiminin neticesi ise siyasal ve toplumsal yozlaşma ve çürüme olmuştur. Saray rejimi de bu 40 yılın mütemmim cüzüdür.

Yorumlar kapalıdır.