Sendikalara sahip çıkmak…

Geçenlerde Sosyal-İş sendikasında üç yıldan beri örgütlenme görevlisi olarak çalışmakta olan Cemal Bilgin’in, işten çıkarılma yasağı olmasına rağmen sendika yöneticileri tarafından işine son verilmesini protesto etmek amacıyla DİSK binası önünde yaptığı açıklamaya şahit olduk.

Cemal Bilgin, sendikanın “bir avuç CEO kılıklı kişi” tarafından yönetildiğini söyledi. Sendikadaki yozlaşma ve bürokratlaşmadan söz etti, kendisine işyerlerinde örgütlenme yapma izni verilmediğini, sendikacıların işçilerin telefonlarına bile cevap vermediğini söyledi. Ve sözlerini, “Sosyal-İş’i, DİSK’e ve kendi tarihine yakışır bir hüviyete kavuşturana kadar, sendikal çürümeye karşı mücadeleye devam edeceğim,” diye tamamladı.

Ama aynı sıralarda bir başka haber daha vardı, bu kez Kanada’dan. Aynen şöyle: “Newfoundland, Holyrood’daki Uluslararası Elektrik İşçileri Kardeşliği Sendikası (IBEW) üyelerinin sendikadaki ciddi mali düzensizlikler nedeniyle yıllarca süren protestolarının ardından, dört eski yetkili IBEW’den ihraç edildi ve 2,2 milyon doların üzerinde geri ödemeye mahkûm oldu. İşçiler, 2018’den itibaren üç aylık mali raporları görmek istiyorlardı; ancak talepleri sendika yöneticileri tarafından engellenmişti.”

Bir yerde bir sendika yönetimi bir görevlisini yasaya aykırı şekilde işten atıyor; öbür tarafta işçiler yolsuz yöneticilerini sendikadan atıyor.

Buradan hareketle aman yanlış anlaşılmasın: Ne Sosyal-İş sendikası yöneticilerini yolsuzlukla suçluyorum; ne de Kanada’daki bütün sendikaların demokratik olduğunu iddia ediyorum.

Anlatmak istediğim şu: Birincisi, her şeyden önce sendikalarımıza sahip çıkmalıyız. Sendika yöneticilerinin bürokratlaşması, yozlaşması ve işçiden uzaklaşması, bizleri sendikalarımızdan uzaklaştırmamalı. Tam tersine ona sahip çıkmalı ve yaygınlaştırmalıyız. Örgütlenme görevi sadece sendika profesyonellerine bırakılmamalı, tüm öncü ve bilinçli işçiler tarafından üstlenilmeli. Sendikaları gerçek birer mücadeleci sınıf örgütüne dönüştürecek olan budur.

İkincisi, Kanadalı işçilerin sendikanın mali raporlarını görmek için verdikleri mücadele çok öğreticidir. Bir sendika yönetiminin yozlaşmasını ve bürokratlaşmasının engellemenin en önemli yollarından birisi, sendikanın mali raporları da dahil olmak üzere tüm faaliyetlerinin işçiler tarafından denetlenmesidir.

Sendikalaşma sürecinde öne atılan pek çok öncü işçi ve daha sonrasında sendikanın işyerindeki temsilcileri, genellikle sendika ile kendi işyerleri arasındaki konularla ilgileniyorlar ve sendikanın diğer faaliyetlerine karşı kayıtsız kalıyorlar.

Oysa bir işçi örgütü olarak sendika, kendi çatısı altında topladığı tüm işçilerin ortak örgütüdür. Dolaysıyla sendikanın sadece tekil işyerleriyle olan faaliyetleri değil, onun tüm sektördeki faaliyetleri işçilerin ortak meselesidir. Sendika yönetiminin bir işyerindeki yetersizliği veya yanlışlığı, tüm üyelerin sorunudur. Eğer bir sendika bürokratı bir işyerine yönelik ihmallerde bulunuyorsa, bilelim ki başka işyerlerinde de aynı şeyi yapıyordur ya da yapacaktır.

Sendika yöneticilerinin ve sendikal faaliyetlerin tüm işçilerce denetlenmesi, eleştirilmesi ve gerekirse yöneticilerin derhal değiştirilmesi, sendika içi demokrasinin vazgeçilmez şartıdır.

Yorumlar kapalıdır.