Saray’ın “acı reçetesi”: Reform değil karşıdevrim!

Saray rejiminin iflas eden politikaları her alanda giderek belirginleşiyor ve sonuçları daha da yıkıcı hale geliyor. Salgınla mücadele, ekonomi yönetimi, siyasal ve demokratik haklar başlıklarında Saray, emekçilere dönük tarihsel saldırılar düzenliyor. Saray’ın neden olduğu enkaz büyürken, ittifak içindeki çatlaklar da daha fazla görünürlük kazanıyor.

Ekonominin tamamen raydan çıkmasının ardından Damat Bakan istifa etmek zorunda kalmış, 18 yıllık AKP iktidarının ardından ekonomide ve hukukta reformlar yapılacağı Erdoğan tarafından açıklanmıştı. Erdoğan “acı da olsa doğru reçetenin” uygulanacağını ilan etti. IMF ile yapılan anlaşmalar döneminde kullanılan “acı reçete” tabirinin ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz: ekonomik krizin tüm faturasının emekçilerin üzerine yıkılması.

Reform ve acı reçete söylemlerinin nereden kaynaklandığı oldukça açık: Ekonominin iflas etmesinin ardından hükümetin acilen dış kaynağa ihtiyacı var. İki buçuk yıl önce başkanlık sistemine geçilirken 4,64 olan dolar kuru bugün neredeyse iki katına çıktı. Türkiye’nin toplam dış borcunun 450 milyar dolar olduğunu, neredeyse her alanda ithalata yani dövizin fiyatına bağımlı olduğumuzu ve Damat Bakan döneminde Merkez Bankasının ve kamu bankalarının döviz rezervlerinin tüketildiğini hesaba katarsak, nasıl bir vahim tabloyla karşı karşıya olduğumuz anlaşılabilir.

“Faiz lobisi” dedikleri emperyalist tefecilere şirin görünmek ve kendilerinden yüksek faizle borç alabilmek için, günlerdir reform ve acı reçete başlıklarını tartışıyoruz. Hükümetin emekçi halka havale etmeye çalıştığı “acı reçete” konusunda tamamen samimi olduğu, “hukuk reformlarında” ise pek o kadar istekli (!) olmadığı hızla açığa çıktı. Düzmece bahanelerle yıllardır cezaevinde tutulan Selahattin Demirtaş, Osman Kavala ve binlerce siyasi tutuklunun serbest bırakılması; Çakıcı’nın tehditleri ve Bahçeli’nin açıklamalarının ardından, Cumhur İttifakı’nın selameti için yeniden rafa kaldırıldı. Öte yandan, gasp edilen hakları için yürüyüş yapmak isteyen metal işçileri, Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen, polis tarafından engellendi ve gözaltına alındı. Ülkenin doğasını tamamen katletmekte kararlı olan maden şirketlerinin önünü açan yeni maddeler torba yasaya eklendi. Bunlar, Erdoğan’ın “reform” sözcüğünü kullanmasının ardından yaşananların kısa bir özeti!

Buna karşılık, “faiz lobisinin” talepleri doğrultusunda faizler 5 puan artırıldı. Bunun emekçiler için anlamı, hayatta kalmak için borçlanmaktan başka seçenekleri olmayanların bankalara ödeyecekleri faizin daha da artacağı, tarihin en yüksek seviyesindeki işsizliğin daha da büyüyeceği. Dahası, salgın tamamen kontrolden çıkmış durumdayken emekçileri salgından korumaya dönük hiçbir önlem alınmamaya devam etti, patronların kârı için salgının bir işçi sınıfı hastalığına dönüşmesinde beis görülmedi. Kepenkleri kapatması istenen esnaf için ise en küçük bir sosyal yardım yapılması gündeme dahi gelmedi. İşte Saray’ın reform dönemi uygulamalarından yalnızca birkaç örnek… Bu önlemlerin emekçiler için adı ancak “ekonomik karşıdevrim” olabilir!

Emekçilere dönük saldırılar yoğunlaşırken, mücadeledeki kararlılık da artıyor. Kıdem tazminatlarını alabilmek için aylardır Ankara yolunda mücadele eden maden işçileri; işten çıkarmanın sözde yasak olduğu bir dönemde sendikalaştıkları için işten atılan metal işçileri; Türkiye’nin dört bir yanında yaşam alanlarının yok edilmesine karşı direnenler; şiddete, güvencesizliğe karşı başkaldıran kadınlar Saray rejimine karşı mücadelenin nasıl olması gerektiğini gösteriyorlar. Eksik olan, bu mücadeleleri birleştirecek, baskı ve sömürü sisteminden kopuşu örgütleyecek bir siyasi seçeneğin yükseltilmesi. Bunun için emek örgütlerinin, ezilen ve sömürülen kesimleri temsil eden oluşumların, patron ittifaklarından bağımsız kendi seçeneklerini yükseltmeleri için harekete geçmesi gerekiyor.

Yorumlar kapalıdır.