Eski bir Yemeksepeti kuryesiyle söyleşi: “Korkumuzdan hasta hasta çalışıyorduk”

Merhaba. Dilerseniz öncelikle sizi tanıyalım ve Yemeksepeti’yle ilişkinizden başlayalım. Orada ne kadar süreliğine ve ne olarak çalıştınız?

Ben Yemeksepeti’nde 1 sene 4 ay kurye olarak çalıştım. Bir seneyi doldurup, haklarımı alıp gitmeyi düşünmüştüm aslında çünkü yoğun mobbing ve baskı vardı. Bir hakkınızı talep ettiğiniz zaman kestirip atıyorlardı. Zaman zaman yaptırıma varan önlemler aldıkları oluyordu. Yöneticiler kendi aralarında çok sıkı duruyorlar, göz açtırmıyorlardı bize.

Kurye olarak çalıştığınızı söylediniz. Karşılaştığınız en temel sorunlar nelerdi bir kurye olarak?

En temel problemlerden birisi, mesela molaya çıkacağımızı söylememize rağmen çıkamamamızdı. Ya da mesela kapıya kadar gidiyoruz, müşteri nakit para vermiyor. Biz kışın ağır şartlarda çalışıyoruz ve dolayısıyla hastalanıyoruz. Suadiye’den Şükrü Saracoğlu Stadyumu’na kadar olan ve Kozyatağı’nı da kapsayan bölgede çalıştım ben. Çok geniş bir bölge, belki 10 kilometreden fazla bir alanı kaplıyordur. Yağmurda çamurda Fenerbahçe’den Suadiye’ye yüzlerce kere gidip geldiğinizi düşünün. O soğukta, motorun tepesinde rüzgâr yiye yiye tabii vücut yorgun düşüyor, hastalanıyor. Bize, “İki günden fazla hastalanırsanız hak edişinizi keseriz” tarzında tehditler yöneltiyordu patron. Korkumuzdan hasta hasta çalışıyorduk. Neden? Çünkü insanlar geçim derdinde.

Aynı zamanda şirket sözleşme şartlarına da uymuyor. Zam zamanı geliyor mesela, zam yapılacak deniyor. İlk olarak zamları altı aylık periyottan bir seneye çıkardılar. Bu kabul edilemez. Daha sonra zamları günde dağıtılan paket sayısına bağladılar. Diyorlar ki “Günde şu kadar paket dağıtacaksın ki şu kadar zam olsun”. Ya da “Şu kadar teslimat yapmazsan primin kesilir” diyorlardı. Birkaç örnek daha vereyim. Yağmur yağıyor, her yer çamur. Bizim bot alacak gücümüz yok, bot istiyoruz, vermiyorlar. Ya da motor bakımı geliyor (ki ben bu konuda ihtarname verdim zaten), yaptırmıyor bakımı.

Ben haklarımı araştırdım, baktım ki yemek molasında beni çalıştırması yasak aslında. Benim motorumun bakımının yapılması gerektiğinde, beni hep yemek molalarımda motor bakımına gönderiyorlardı. Bunu şefe şikâyet ediyorum, şef de “Yemek molasında gideceksin” diyor. Ben diyorum yemek molası benim hakkım, yemek molamda yemek yemek istiyorum. Eğer beni motor bakımına gönderirsen yemek molamda bunu mesaiden sayacaksın ve bana paramı vereceksin diyordum. Ben bunu diyebiliyordum ama evli, çocuklu insanlar var. Diğer arkadaşlarım geçimlerini riske atamadıkları için bütün bu hukuksuzluklara boyun eğmek zorunda kalıyorlardı. Ben hakkımı aradığım için mahkemelik oldum Yemeksepeti’yle.

O süreç nasıl gelişti?

“Üç gün içinde hakkımı yatırın, yoksa yasal süreç başlatacağım” dedim. Hakkım olanı yatırmadılar üç gün içinde, işten ayrılmak zorunda bıraktılar beni ve çıkışımı da Kod-29’dan gösterdiler. Hakkımı vermedikleri gibi, işten çıkmadan iki gün önce de bana 290 liralık trafik cezası getirdiler. Marmara Üniversitesi’nin karşısındaki kaldırıma motorumu koymuşum sipariş yetiştirirken. Ne yapabilirim ki? Bizden bir saat içinde en az dört paket teslim etmemizi istiyorlar, aslında bir paketi 15 dakikada teslim etmemizi istiyorlar. Bu hız bana dayatılırken ben nereye koyacağım motoru? Yolda mı bırakayım? Şirket geldi, trafik cezası faturasının altına benim imza atmamı istedi. Dedim ben imza falan atmam. Kabul etmiyorum dedim bu cezayı, bu cezayı sizin yüzünüzden yemişim, siz ödeyeceksiniz dedim. Ben işten ayrıldıktan sonra bir arabulucu buldum, onu da reddettiler.

Peki 3 Haziran’da seninle birlikte davası olan başka arkadaşlar var mı?

Evet, var. Bir arkadaşla davalarımız arasında 10 dakika var. Ve bir dava daha var, o da sendikalı arkadaşların davası, aynı gün görülecek. Onların davasını da açıklayayım. Pandemide birçok mekân kapanınca, restoranlar açılmayınca vs. yöneticiler Banabi’ye ağırlık verdiler. Mesela Yemeksepeti kuryeleri, Banabi üzerinden damacana su taşımaya başladılar. Bir arkadaşımız belinden sakattı ama gündelik hayatını etkileyecek derecede değil. Yöneticilere dedi ki “Ben belden sakatım, ağırlık taşıyamam”. Bu arkadaşı özellikle Kadıköy’de, Acıbadem’de damacana taşımacılığına verdiler. O damacanalarla kaç kat çıkıyoruz biz, her apartmanda asansör yok ki, zaten olsa da sıkıntı. Arkadaşımızın beli kötüleşiyor, sakatlığı ağırlaşıyor. Gidiyor, yine ifade ediyor, belinin sakat olduğunu söylüyor. Daha sonra bir yönetici bu arkadaşımıza hakaretler yağdırdı, damacana taşımaktan şikâyetçi olduğu için. Bu hakaretlerin ses kaydı da var. 3 Haziran’daki davalardan biri de bununla ilgili. Diğerleri de bu tip olaylarla ilgili.

Bir örnek daha vereyim. Bazı siparişlerde nakit seçeneği yoktur, müşteri kartla ödemek zorundadır. Bir arkadaşımız gidiyor yine siparişi ve müşteri de o anda kartının olmadığını, kendisinden nakit almasını söylüyor. Aslında bunu yapmamamız lazım çünkü sonra bizim başımıza bela oluyor. Bizim telefonlarda bir operatör var, onlara soruyoruz böyle durumlarda ne yapılacağını. Bu tip bir durumda operatör daima der ki kuryeye, sen müşteriden nakit al, kendi kartından siparişin maliyetini çek. Yani kendi kartımızdan siparişi biz ödüyoruz! Bunlar bir ayda hep birikir, sonra gidersin kartından ne kadar çekildiyse elindeki fişlerle, paranı almak için başvurursun. Bu arkadaşın da o ay kartından verdiği tutar 1900 lirayı aşmış. Arkadaşımızın kredi kartı limiti de 1900’den az diye yöneticiler inanmıyorlar eldeki fişlere rağmen ve görevi kötüye kullanma suçlamasıyla arkadaşımızı hırsızlıktan işten atıyorlar. İşte böyle davalar görülecek 3 Haziran’da.

Teşekkür ederiz deneyimini bizimle paylaştığın için. Peki senin Yemeksepeti İşçi Komitesi’nde bir araya gelmeye çalışan, sendikalılaşmaya çalışan arkadaşlarına buradan söylemek istediğin bir şey var mı?

Biliyorum mecburlar ve bu mecburiyetten ses çıkaramıyorlar ama bilmelerini istiyorum, haklarını arayacakları zaman sonuna dek omuz omuza dururum onlarla bu mücadele içinde. Yine de haklarını yedirmesinler. Çünkü Yemeksepeti’nin yöneticileri acımasız insanlar. Nevzat Aydın Almanlara yaptığı satışta milyonlarca lira kazandı. 5 Mayıs’ta Deniz Gezmiş paylaşıyor ama kendisi sendikalı işçiye düşman. Böyle ikiyüzlü insanlar karşısında hak mücadelesi vermek zorunlu.

Yorumlar kapalıdır.