Bir süre önce bir arkadaş diğerlerine, benim her köşe yazımda sendikalara değindiğimden bahsetmişti. Gerçekten de öyle. Emekçilerin mücadelesine ilişkin yazarken, sendikaların üstlendiği ya da üstlenmekten kaçındığı görevlere değinmemek mümkün değil. Gene sendikadan söz edeceğim. Ama bu kez başka bir bağlamda. Ahmet yoldaşımızı bu kez bu yanıyla anmak için…
Ahmet Doğançayır’ı iki yıl önce, zamansız bir biçimde kaybettik. İşçi sınıfı mücadelesinin, insanlığın kurtuluşu yolunda sosyalizm mücadelesinin yılmaz ve fedakâr bir neferiydi Ahmet.
Genç yaşta sınıf mücadelesine katıldıktan sonra tüm çabasını özellikle işçi-emekçi gençlerin örgütlenmesi, yetiştirilmesi ve yönlendirilmesi doğrultusunda yoğunlaştırdı.
Profesyonel bir sendikacı değildi, ama 1977-1980 yılları arasında o dönemki DİSK’e bağlı Ağaç İşleri Sendikası ASİS’te birlikte çalıştık. Her sabah İstanbul Kartal’daki sendika lokalinde ya da sürmekte olan bir grevde veya direnişte buluşurduk. Hatta mücadelelerin kızıştığı anlarda gündüzlerimiz gecelerimize karışır, bir grev çadırında veya barakasında uyuklardık.
Örgütlenme seyahatleri, eğitim seminerleri, ev ziyaretleri, protesto gösterileri, mitingler… En ufak bir erinme göstermeksizin davanın, mücadelenin gereklerini yerine getirirdi. Aynı zamanda sorgulayıcı, eleştirici, yönlendirici bir fedakârlıktı onunkisi.
O dönem aynı zamanda burjuvazinin, patronların emrindeki ülkücü-faşist çetelerin sol hareketin yanı sıra işçi hareketine saldırılarıyla kararmaya başlamıştı. İşçi hareketi yükselirken 1 Mayıs 1977 katliamının ardından faşizm emekçi yığınları sindirmeye girişmiş durumdaydı.
Örgütlü olduğumuz işyerlerine, grev ve direnişlere, hatta sendika binalarımıza gidiş gelişlerimiz çetelerin tehdidi altına girmişti. Sadece bu değil; faşist çeteler işçi mahallelerinin denetimini ele geçirmek için bölgesel baskınlar düzenliyorlardı.
İşte öylesi bir dönemde Ahmet yoldaşın kararlı önderliği ve cesareti öne çıktı. Özellikle Kartal-Pendik civarındaki işçi mahallelerinin savunusunu örgütlemeye girişti. Sınırlı olanaklarla, imkânsızı mümkün kıldı. Genç işçileri örgütledi, herhangi bir bireysel girişime izin vermeden, gecesini gündüzüne katarak, sınıfın özsavunma gereklerini yerine getirdi. Kendi devrimci Marksist görüşlerini paylaşmayan pek çok başka akımın da saygısını kazandı. Her şeyden çok da mütevazılığı ve bol yüreği nedeniyle sevildi.
Yanlış anlaşılmasın. Ahmet yoldaş bütün bu çabasını, işçi sınıfının birleşik mücadelesi, birleşik bir mücadele cephesinin oluşturulabilmesi için harcadı. İşçi sınıfının kitlesel seferberliği olmaksızın faşizmin önüne geçilemeyeceğini söylerdi. Bu nedenle, DİSK önderliğini sınıfı kitlesel ve birleşik mücadeleye yönlendirmemekle eleştirirdi. Hatta 1980 başlarında ufukta görülmeye başlayan askeri darbeye karşı mutlaka bir İşçi Cephesinin örgütlenerek bir genel grevin hazırlanması gerektiğinde ısrar ederdi.
Tam da bu nedenledir ki Ahmet yoldaşımız 1980 başında yayımlanmaya başlayan İşçi Cephesi gazetesinin sorumluluğunu üstlendi. Ve bu sorumluluğunu ve tüm mücadelesini uzun yıllara yayılan cezaevi yaşamında da sürdürdü. Onun yaktığı bu meşale alev alev yanmaya devam ediyor.
Ahmet Doğançayır’a olan vefa borcumuzu ancak onun yürüdüğü yolu, işçi ve emekçi yığınların zaferine kadar döşeyerek ödeyebiliriz.
Yorumlar kapalıdır.