Geçim sorunu ve artan yoksulluk

Pandemi ile birlikte derinleşen ekonomik kriz dünya çapında yüz milyonlarca insanın temel tüketim kalemlerine erişimini zorlaştırdı. Bu sorun kitlesel işsizlik ve istihdam kaybı ile birleşince de, sistemin işlerliği açısından devletlerin kitlelere bazı ekonomik ve sosyal yardımlarda bulunması gündeme geldi. Türkiye ise bu süreçte vatandaşına en az nakit harcama yapan ve gelir desteği sağlayan ülkelerin başında geldi. Emekçilere daha fazla işsizlik, yoksulluk ve güvencesizlik reva görülerek, yükselen fiyatlar karşısında alım gücü yerle bir oldu.

Yoksulluk o kadar derinleşti ve genişledi ki, milyonlarca insan temel ihtiyaçlarını karşılayabiliyor ama bunun ötesine geçemiyor. İşçi ve emekçiler harcamalarını yaparken eskisinden daha fazla zorlanıyor. TÜİK rakamlarına göre, ağustos ayında gıda fiyatlarındaki artış yüzde 29,8 oldu. Kamu-Ar’ın Ankara’daki pazar ve marketlerden derlediği “halkın enflasyonu” araştırmasına göre temel gıda fiyatlarındaki yıllık artış yüzde 37,6 olarak gerçekleşti. Araştırmada son dokuz ayda meyve fiyatlarında yüzde 83,9’luk artıştan bahsedilmekte. Bir de buna artan kira fiyatlarını, elektriğe, yakıta ve daha birçok kaleme yapılmış ve/veya yapılacak zamları da ekleyince tablo dehşet verici boyutta.

Peki fiyatlar bu denli artarken gelirler ne durumda? Erdoğan kendi iktidarı boyunca asgari ücrete 17 kat, emekli maaşına ise 27 kat zam yaptıklarını ifade ediyor. Oysa asgari ücret, sadece son dokuz ayda 65 dolar eridi. Yine Erdoğan’ın talimatı sonucu Merkez Bankası’nın faizi 1 puan indirmesiyle de asgari ücretin dolar karşısında düşüşü zirve yaptı. Yani tüm ücretlerin eriyerek asgari ücrete yaklaştığı, asgari ücretin de “asgari” olma işlevini çoktan yitirdiği söylenebilir! Sadece son bir sene bile Erdoğan’ın iddialarını yalanlıyor. Nitekim bu iddia gerçek olsaydı işçi emeklisinin 7 bin 450 lira, memur emeklisinin de 13 bin 500 lira civarında ortalama emekli aylığı alması gerekirdi. Oysa ortalama emekli aylıkları asgari ücretten az olup, yapılan artışlar asgari ücret zammının hep altında oldu.

Erdoğan artan fiyatlar karşısında suçu marketlere atarken, iktidar yanlısı medya yaşanan geçim sıkıntısını iktidarı itibarsızlaştırma çabası olarak yorumlayarak “şer ittifakının zam kumpası” manşeti ile suçu muhalefete atıyor. Bu hikâye de benzerleri gibi kimseyi ikna etmemiş olacak ki, kendi tabanı ekonomik sorunlarla boğuşup sırtını AKP’ye çevirirken, en büyük destekçisi patronlardan homurtular yükseliyor.

Sorun ekonomik değil politik! Saray iktidarının politikaları yaşanan ekonomik krizi sosyal bir buhrana dönüştürmekte. Gıda fiyatlarındaki artıştan kira krizine gün geçtikçe büyüyen sorunlar ve kangrenleşen çözümsüzlük hali Tek Adam rejiminin niyet ve tercihlerinin bir sonucu. Kanal İstanbul’a ayrılacak finansman, yap-işlet-devret projelerine ayrılan kaynaklar, kirası alınmayan havalimanları, yolcu garantili otoyollar, köprüler ve kamudan gizlenen milyonlarca dolar bugün işçi ve emekçilerin, öğrencilerin, kadınların, emeklilerin ihtiyaçları için ayrılsaydı bugün elbette bambaşka bir tablodan söz ediyor olurduk. Umut verici olan şu ki; bu tablo kader değildir ve sınıf mücadelesi yegâne gücümüzdür.

Öncelikle asgari ücretin insanca yaşayacak düzeye çıkarılması ve ücretlerin enflasyon oranında üç ayda bir güncellenmesi, yap-işlet-devret işletmelerini tazminatsız kamulaştırarak elde edilen kaynakla işsizlere ve emeklilere asgari gelir desteği sağlanması, işsizlik fonunun işçilerin denetimine geçmesi ve sadece emekçiler yararına kullanılması gibi en acil taleplerimizle vereceğimiz mücadele, hem ekonomik krizi hem de yaşadığımız sosyal bunalımı aşmamıza yetecektir.

Yorumlar kapalıdır.