Şili başardı. Türkiye de başarabilir, ama!

Şili’de ırkçı-faşist adayın başkanlık seçimindeki yenilgisi büyük bir memnuniyetle karşılandı. Sadece Şili’de değil bütün dünyada emekten, özgürlükten, eşitlikten yana olan kesimler Nazi hayranı, Pinochet taraftarı bir adayın yenilgisini kendi zaferleri olarak gördü. Biliyoruz ki bu yenilgi ve zafer ne kadar önemli olsa da hem Şili’de her şeyin güllük gülistanlık olacağı anlamına gelmiyor hem de Türkiye ve benzeri durumdaki ülkeler için otomatik bir yol haritası ortaya çıkarmıyor. Keşke öyle olsa idi, ama değil.

Şili’de her şey güllük gülistanlık olmayacak çünkü seçimleri kazanan Boric’in önceliği ve programı işçi sınıfının ve emekçi halkların en acil ihtiyaç ve sorunlarının çözümüne odaklı değil. Meseleye sınıflar mücadelesi olarak değil içeriği belirsiz bir demokrasi ve özgürlük sorunu olarak bakan Boric’in sistemi emekçiler lehine dönüştürmek için mücadele etmek yerine restore etmeye dönük bir çizgi izleyeceğine kesin gözüyle bakılıyor. Şaşırtıcı da değil çünkü sistemi gerçekten emekçiler lehine dönüştürecek olan güç, emekçiler ve onların sınıf örgütleri olabilir. Ayrıca Boric yüzde 56 gibi bir oyla seçilmiş olsa da Nazi hayranı, Pinochet taraftarı ırkçı-faşist bir adaya oy veren yüzde 44’lik bir kesimin varlığı göz ardı edilmemeli. Aslında bu, işçi sınıfının ve emekçi halkların örgütlü olmasının ne kadar hayati olduğunun da bir göstergesi.

Türkiye’ye gelince… Şili, 2019 yılında başlayan ve neredeyse kesintisiz devam eden bir kitle seferberlikleri sürecinin meyvelerini topladı. Türkiye ise bir benzerini 2013 Gezi eylemleri sürecinde yaşamış olsa da üzerinden hayli zaman geçmiş durumda. İşçi ve emekçi halk kesimlerinin grev, direniş ve mücadeleleri kararlılıkla ve artarak devam etse de Şili benzeri seferberlikler şu an için söz konusu değil. Toplum kesimlerinin çok büyük bir değişim beklentisi ve umudu olmakla birlikte, CHP öncülüğünde Millet İttifakı bütün enerjiyi olası seçimlerde sandıklara havale etmeye devam ediyor. En iyi ihtimalle Saray rejimi seçimlerde bir yenilgiye uğratılsa da bunun sistemin restorasyonunun ötesinde sonuçlar doğurmasını sağlayabilecek sınıf aktörleri, örgütlenmesi ve mücadelesi hayli eksik görünüyor.

Tam da bu nedenle bu dinamizmi sağlayabilecek bir emek ittifakının kurulması her şeyden daha büyük bir öneme sahip. Olası bir emek ittifakını sağlayabilecek sınıf örgütlerinin, güçlerinin meseleye bu zaviyeden bakmasında büyük yarar var. Türkiye’de taşların yerine oturmasının erken ya da zamanında tek bir seçimle mümkün olmayacağını, her biri diğerini etkileyecek, çok sayıda karşılaşmanın yaşanacağını unutmayalım. Emekçiler olarak hazır ve zinde olmalıyız.

Yorumlar kapalıdır.