Ankara’dan belediye işçisi: “Yarına umutla bakabiliyor musunuz?”

Doğduğun ev kaderindir derler ya işte aynen öyle, hayata hangi pencereden bakacağını işte o çatı belirliyor (şimdi diyeceksiniz bizim falanca da çok kötü şartlarda doğdu ama şimdi şu durumda, ben genel için konuşuyorum, yoksa istisna kaideyi bozmaz demişler.) Doktoru, öğretmeni, marangozu, işçisi, çevremizde gördüğümüz bütün meslek gruplarının temelini oluşturuyor. Kokladığımız o hava sayesinde herkes çok paralı meslek gruplarında çalışmıyor ama “ESPRİ, ANLAYIŞ ve TAHAMMÜL”den oluşan yaşam standartlarımız çocukluğumuzdan bugüne uzay mekiği modülü gibi her geçen gün bir şeylerimizi, daha doğrusu hayata olan bağlarımızı kaybetmemize neden oluyor. Şöyle arkanıza yaslanıp düşünün bakalım, gerçekten aklınızdan geçiyor mu “Nerede o eski günler” cümlesi? Mesela yarına umutla bakabiliyor musunuz? Yoksa eskiden ne güzeldi diye kendinizi teskin ediyor musunuz? Eskiden soba, gaz lambası çevresinde sıkıcı sıkıcı oturuyorduk (şaka şaka). Oysaki şimdi her şeye ulaşmak çok kolay, tek tuşla gerçekleştiremeyeceğimiz konular belki de bir elin parmaklarını geçmiyor. Asıl konu istediğimiz maddelere ulaşmak değil, asıl konu iç huzur ve maalesef ki o huzur da KDV gibi “İÇİNDE”. Çevremizde gülen yüzler (gerçekten gülen yüzler) nadir bulunur oldu, kategoriye veya sınıflandırmaya gerek var mı ki? Hemen herkesi etkisi altına alan bir tepkimeden bahsediyorum. Kıt kanaat geçinme derdi bizlere ders olur diye düşünüyorum; çünkü artık ekmek aslanın ağzında değil! Ekmeğini alan aslanın ta kendisi oluyor. Her dakika indirim kovalayan canavarlara dönüştük ve öyle ki dün çok pahalı dediğimiz fiyatlara 3 kuruş indirim geldi diye ikişer ikişer alır hale geldik. Bu kuruşluk indirim mizah anlayışımızı belirliyor ve “espri” anlayışımızda çığır açarak ortaçağ şövalyesi gibi davranıyoruz. Aslında bir günümüzü kameraya çeksek çok ağır komedi-dram çıkar. Yüzümüzün sürekli güldüğü mikro ve makro esprilerin havada uçuştuğu kısım komedi dalında Oscar’a adayken, tahammül sınırlarımızın duvarlarının yıkıldığı ve anlayışımızın bozulduğunu da görünce altında ezilip gidiyoruz.

Ekonomik buhran bu üç yapıtaşımızın kimyası ile oynayınca aklıma geçen sabah gördüğüm bir olay geldi. Malumunuz elektrik ve benzine gelen zamlardan sonra herkes kendisine daha bir çekidüzen vermeye başladı. Sabah işe varmama birkaç dakikalık mesafe kalmışken bir taksici dikkatimi çekti! Durağın önünde aracının içinde iki büklüm şekilde uyukluyor, fakat araba çalışır halde değil, belki de benzine o kadar zam gelmiş olmasa çalışır şekildeki arabada sıcak sıcak uyuyacak ya da elektrik zammı fahiş olmasa belki de durağın içinde ışığı açıp, daha rahat ve daha sıcak bir şekilde uyuyacak. Para birimimizin itibarının düştüğünü sağır sultan bile duydu. Artan zamlar, alım gücündeki düşüş, refah düzeyimize göre değişkenlik gösteren ruh halimiz karşısında yan yana, her şeye rağmen daha anlayışlı, birbirini daha çok seven, tahammülde sınır tanımayan, içten ve samimi, gülen insanlardık. Eskisi gibi olabiliriz, ama bugün ama yarın bizler küllerinden doğan işçiyiz, aile ferdiyiz ve en önemlisi insanız. Sizlere, bizi bir kaba koymaya çalışanlara tekrardan öğretircesine insanız biz “İNSAN”.

Yorumlar kapalıdır.