Bir matbaa işçisi: “Matbaa işçilerinin sıkıntıları duyulmuyor”
Bazı sektör ve fabrikalara sendikal örgütlenme açısından yeterli ağırlığın verilmediğini düşünüyorum. Sanki sendika bürokrasisi bu işçilerin sıkıntılarına kör, sağır ve dilsiz kalıyor. Matbaa sektörü, tam da böyle bir sektör. Fabrika patronlarının işçileri mesaiye zorlaması, işçinin mesaiye kalmadığı taktirde işçilere mobbing uygulanması, mesailerin gece vardiyasına verilmesi, bir günlük bir tatilin dahi çok görüldüğü aylar, vardiya amirlerinin işçilere patronların ağzından konuşması, iş kazalarına karşı berbat iş güvenliği ve sağlık envanteri, göçmen işçilerin ucuza ve mesaili çalıştırılması ve dahi pek çok eziyet ve rezillik -işçilerden yükselen feryada ve öfkeye rağmen- duyulmuyor, görmezden geliniyor. Oysa bu saydıklarım, biz matbaa işçilerinin her gün yaşadığı sorunların yalnızca ufak bir bölümüdür.
Oysa matbaa işçilerinin nispeten bilinçsizce de olsa çok etkili bir öfkesi ve taşıdığı çok kuvvetli bir dinamizm söz konusudur. Baskıyı iki gün aksattığımızda, fabrikanın tefeci takımının derhal ikramiye hakkını ve maaşa zam talebini tanımasını buna örnek olarak gösterebilirim mesela. Yukarıda saydığım tüm rezillikleri ve matbaa işçisinin tüm bu dinamizmine rağmen sendikaların matbaa işçilerini bünyesinde toplamaya, matbaa işçisinin eksik bilincini gidermeye, matbaa işçilerini tefeci patronlara karşı örgütlemeye yönelik bir çaba içinde olduğunu göremiyorum. Oysa şu koşullarda matbaa işçilerinin ve bütün olarak işçi sınıfının kurtuluşu, işçi demokrasisinin hâkim olduğu, işçilerin özörgütlenmesinden geçiyor.
Yorumlar kapalıdır.