İşçi sınıfının gözünden Falyalı cinayeti

Halil Falyalı cinayeti bugünkü rejimin niteliğine dair çok şey anlatıyor. 20 yıldır ülkeyi yöneten AKP’nin ülkeyi getirdiği noktaya dair net bir fotoğraf sunuyor. Aksi tüm açıklama ve iddialara rağmen bugün suç örgütlerinin cirit attığı, racon kestiği bir ülke gerçeği söz konusu. Öyle ki, bugün inşaatından turizmine, enerjiden savaş sanayisine dek mafyanın adının geçmediği bir ihaleye rastlamak zor. Siyasetin mafya babalarıyla olan yarenliği artık CV değeri taşımakta. Utanılmıyor, kaçınılmıyor. Burhan Kuzu’nun Zindaşti’yi dışarıda tutabilmek için yargı üzerinde kurduğu baskı bir örnek.

Sedat Peker’in ifşaatları muhatapları tarafından bir başka durumda muhtemelen inkâr edilebilirdi. İnkâra yeltenenlerin görüntülü görüşmelerinin anında sosyal medyaya düşmesiyle iftira-montaj-şantaj inkârından hemen vazgeçildi. Peker “kan banyolu” konuşmalarının siyasi arka planını anlattıkça bugünkü rejimin neyin üzerine inşa olduğu, AKP hükümetinin nasıl bir işbirliğinin ürünü olduğu iyice kesinleşti.

İşte Falyalı cinayeti Peker’in bütün o ifşaatlarının içinde geçen parçalardan biri olarak ayrı bir önem ve anlam kazanıyor. Peker’in mevcut iktidarın ana bileşenlerinden olan Binali Yıldırım’ın oğlunu doğrudan kokain ticaretinin ve kara para akışının içinde diye işaret etmesi ve Falyalı’nın bunu kimi mahrem görüntülerle sağladığını ima etmesi zaten iktidarın kimyasını bozmuştu. Falyalı’nın elinde ana/yavru vatan ayırmaksızın çok sayıda siyasi figür dahil hatırlı kişilerin mahrem görüntülerini bulundurduğu konuşulurken Peker’in bunları eline geçirdiğini açıklaması kendisini iktidar/rejim için adeta bir “milli güvenlik sorunu” haline getirdi.

Sorun açık ki sepetteki bir çürük elma değil. Bizatihi sepetin kendisinin kokuşmuşluğu söz konusu. Temizlenme meselesi temelde bir dönüşüm ihtiyacını ortaya koymakta. Hatırlanacak olursa zamanında Tansu Çiller de “kurşun atan da, yiyen de” diye yaptığı konuşmalarda özellikle PKK’ye karşı “nizami” bir mücadelenin zorluğundan, bu işin gerektirdiği “bütçe”nin büyüklüğünden bahsederdi. O işin nelere yol açtığı, nerelere dek uzandığı halen belleklerde. Susurluk ile hafızalara kazandı. Anlaşılan o ki o işler o kazayla son bulmamış. “Yol kazası” sonrası işler bir yeniden yapılanma ile devam etmiş.

Kontrgerillanın ve mafyatik örgütlenmelerin tarihsel olarak işçi sınıfı hareketini ve sosyalist hareketleri bastırmak için kullanıldığını biliyoruz. Türkiye’de özellikle 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle bu yönelim açık bir kırıma dönüşmüştü. Neoliberal karşıdevrimci uygulamalar sırasında “nizami” olanın yetmediği her aşamada Çakıcı, Peker, Yeşil, Kırcı, Falyalı gibi unsurlar hep devrede oldu. Her aşamada önce üniformalarıyla, sonra üniformasız Ağar, Eken, Alan gibi isimler hep olayın merkezinde yer aldı. Bugün olduğu gibi.

Narkotrafik, kumar, kara para, mafya demek işçi sınıfı için örgütsüzlük, sömürü ve baskının artması demektir. İşçi sınıfının gözünde Falyalı cinayetinin anlamı budur.

Yorumlar kapalıdır.