Fransa seçimleri: Macron kazandı ve kimse kutlama yapmıyor

Emmanuel Macron, ikinci turda aşırı sağcı Le Pen’e karşı yüzde 28’lik bir güçlü boykotla (1968 Mayıs’ından sonraki 1969 seçimlerinden bu yana en yüksek oran) ve yüzde 6’lık bir boş-beyaz oyla yeniden Fransa cumhurbaşkanı seçildi. Macron’un zaferi herhangi bir halk kutlamasına neden olmadı.

Pazar gecesi sonuçlar belli olduğunda Paris sokakları bomboştu. Macron’un halktan aldığı oy, büyük ölçüde halkın Le Pen’in aşırı sağının zafere ulaşmasını engellemek istemesinden kaynaklanıyordu. Ancak seçimlerden önceki günlerde “Ne Macron ne Le Pen” sloganıyla önemli öğrenci ve işçi seferberlikleri yaşandı.

İlk turda France Insoumise’den (Boyun Eğmeyen Fransa) merkez soldaki Jean-Luc Mélenchon yüzde 22, Le Pen yüzde 23 ve Macron yüzde 27 oy aldı.

Marine Le Pen ise, ikinci turda, ekonomik krizin faturasını işçilere kestiği için Macron’dan nefret eden köylüler ile işçilerden önemli bir oy aldı.

Şimdi haziranda parlamentonun bileşimini belirleyecek olan seçimler yapılacak. Merkez sol Mélenchon, eskiden çok güçlü olan ve son seçimlerde neredeyse yok olan Komünist Parti (PC) ve Sosyalist Parti’nin (PS) desteğiyle kazanmayı hedefliyor.

Sosyal demokrat PS yıllarca Fransa’yı yönetti. Macron, cumhurbaşkanı olmadan önce bir PS hükümetinde ekonomi bakanıydı. Ve bakan olmadan önce, ulusötesi şirketler Nestlé ve Pfizer ile bağlantılı olan büyük Rothschild bankasının müdür yardımcısıydı.

Ekonomik, toplumsal ve politik kriz

Bu seçimin ortaya koyduğu meseleler, son yıllarda emekçilerin üzerine yüklenen ekonomik krizin sonuçlarıdır. Macron, büyük şirketler üzerindeki vergileri düşürdü ve iş güvencesizliğini derinleştirerek işten çıkarmaları kolaylaştırdı. Bu duruma, yakıt fiyatlarındaki artışa karşı “Sarı Yelekliler” hareketi ve önemli grevler gibi büyük halk seferberlikleri ile yanıt verildi.

Bu süreçlerin siyasi sonucu, geleneksel sağdan, hükümet olan veya hükümetle birlikte yöneten PS’nin merkez soluna ve PC’ye kadar eski partilerin toplam ve hızlanan bir itibarsızlaşmasıydı.

Macron 2017’de ortaya çıktı ve kendisini bu eski partilerden farklılaştırarak zafer kazandı; “soldan ya da sağdan değildi” ve “ekonomiyi iyileştirmek” için “ideolojisiz” bir şekilde pragmatik yollarla ülkeyi yöneteceğini söyledi. Şimdi, yine kendi seçim kampanyası sırasında, son aylarda Fransa’da birçok temel gıda maddesi, Ukrayna’daki savaşın bir sonucu olarak yüzde 85’e varan bir oranda arttığında (ücretlerin artmadığını hatırlayalım), “korunmasız kişileri korumaktan” söz etti.

Benzer nedenlerle, eski partilerden kopmanın çeşitli etkileri ile Le Pen’in aşırı sağı büyüdü.

Devrimci bir alternatif inşa etme ihtiyacı

Ne yazık ki, Yeni Antikapitalist Parti (NPA) ve İşçi Mücadelesi (LO) gibi seçimlere katılan ve kendilerine Troçkist diyen örgütler ilk turda çok düşük oy aldılar. Eski partilerden kopan ezilen kitleler için görünür bir alternatif oluşturabilecek bir devrimci sol birliği ve işçilerin birliğini tesis etmediler.

İkinci turda, solun oylarını toplayan merkezci Mélenchon, Macron hakkında hiçbir şey söylemeden “Le Pen’e karşı” oy çağrısında bulundu ve şimdi de milletvekillerinin desteğini kazanmaya çalışarak, Fransız yasalarına göre Macron hükümetinin başbakanı olmaya çalışıyor.

Macron’un kırılgan zaferi, yakın vadede, emeklilik yaşının değil ama maaşının artması, iş güvencesinin savunulması, ayrımcılığa karşı çıkılması, büyük şirketlere vergiler getirilmesi gibi en acil talepler etrafında sendikal merkezlerin bir eylem planı hazırlaması için işçilerin mücadelelerinin birleştirilmesini bir olasılık ve zorunluluk olarak ortaya koyuyor. “Ne Macron ne de Le Pen” sloganını sahiplenen öğrenci ve işçi eylemleri, Fransa’nın yaşamakta olduğu kapitalist ve siyasi kriz karşısında devrimci bir alternatifi inşa etme ihtiyacını gösteriyor.

***

Editörün önerileri:

Yorumlar kapalıdır.