Türkiye ve İsrail: zorunlu bir ittifak

2007 yılından bu yana hiçbir İsrail Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’yi ziyaret etmediği ve Mavi Marmara olayının da etkisiyle iki taraf arasındaki diplomatik ilişkilerin görece gergin olduğu bir dönemden sonra AKP, Siyonist İsrail’le ilişkileri gün geçtikçe düzeltme arayışı içerisinde. Son olarak 9-10 Mart tarihinde Cumhurbaşkanı Herzog’un Ankara ziyaretiyle birlikte 15 yıldır cumhurbaşkanı düzeyinde gerçekleşmeyen diplomatik görüşmeler de yeniden başlamış oldu. Reklam arası sona erdi, ilişkiler “normalleşti”.

Herzog’un cumhurbaşkanı olmadan yıllar önceki “Türkiye Ortadoğu’ya bakıyor, karşısında topyekûn bir iflas görüyor. Bölgede görece istikrarlı, diyalog kurabileceği, siyaset seçeneklerini konuşabileceği tek ülke İsrail…” şeklindeki öngörüsü her geçen gün doğrulanıyor. Türkiye, Arap devrimleri yaşanırken emperyalist hiyerarşide yükselme arzusunun da etkisiyle demokratik taleplerle gerici diktatörlere karşı ayaklanan Tunus, Mısır, Cezayir, Suriye vb. coğrafyalarda kitlelerin kapitalist sistemi aşma emareleri de gösteren talepleri eksenindeki mücadelelerini massetme politikası uyguladı. Bu politikanın örneklerinden birisi de Filistin halkının mücadelesine destek verirmiş gibi yaparak Filistin’i daha da yalnızlaştırmasıydı. AKP elbette Filistin mücadelesinin ihtiyaçlarını göz etmeden hareket etti, bu yüzden de yıllar içerisinde Türk burjuvazisinin sıkışmışlığının da artmasının etkisiyle İsrail’le ilişkileri peyderpey düzeltmeyi tercih etti.

Zaten hiçbir zaman kesilmeyen ve hatta yıllar içerisinde cumhuriyet tarihinin en yüksek noktasına ulaşan ekonomik ilişkilerin yanı sıra iki taraf arasındaki diplomatik ilişkiler de artık “normalleşmiş” gözüküyor. Yakın zamanda Filistinli direnişçilerin düzenlediği meşru saldırılara karşı Siyonist mevkidaşını arayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadeleri iki taraf arasındaki ilişkilerin ne düzeye geldiğini gösteren son nokta oldu. Cumhurbaşkanı Herzog’u arayarak yaşanan “terör saldırısı” dolayısıyla “taziye” dileklerini ileten Erdoğan açık bir şekilde Siyonist İsrail’in yanında Filistinli direnişçilerin de karşısında yer aldığını tekrar ortaya koymuş oldu. Aynı telefon konuşmasında dikkat çeken bir diğer başlık da iki ülke arasında “enerji alanında” gerçekleşmesi umulan ticari anlaşma oldu. Bütün bunlar göstermektedir ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsında AKP’nin Filistin meselesine dair temel saiki işgal karşıtı mücadeleye destek olmak değil Türk burjuvazisinin ihtiyaçlarına göre hareket etmektir.

Elbette Bonapartist Erdoğan rejimi kendi üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmekten çekinmeyecektir. Esas yükseltilmesi gereken soru, devrimci Marksistlerin ne yapması gerektiğidir. Ortadoğu’daki bütün gerici rejimlere karşı devrimci Marksistlere düşen görev kısaca Kürt ve Arap halklarının ulusal mücadelelerine örgütsel olarak destek vermek ve politik olarak programımızla bu mücadelelere eşlik etmek şeklinde özetlenebilir. Bu nokta-i nazarla Filistin halkıyla enternasyonalist bir dayanışma için aşağıdaki talepler ekseninde bir mücadele gündem edilmelidir.

İsrail ile tüm diplomatik, askeri ve ekonomik ilişkiler süresiz durdurulsun!

Doğu Akdeniz gazı Filistin halkınındır. Tüm zenginlik ve iktidar Arap ve Yahudi emekçilerine!

Apartheid ve işgal normalleştirilemez!

Nehirden denize özgür Filistin!

Yorumlar kapalıdır.