Enflasyon madalyonunun ters yüzü: Ücretlere zam yapılabilir mi?

“Sen maaş alıyorsun, en fazla neyini kaybedersin? Enflasyonun altında ezilirsin; ama ben bu iş düzelmezse eğer (…) bütün varlığımı kaybederim, bunu göze alır mıyım?”

Bakan Nebati, 13 Aralık 2021

“…enflasyonu düşürmek için çok sert tedbirler alabilirdik. Büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyor. Çarklar dönüyor.”

Bakan Nebati, 6 Haziran 2022

Hayat pahalılığı hepimizin en büyük gündemi. TÜİK’in güvenilirliği son derece sorgulanır verileri dahi yıllık enflasyonu yüzde 73,5 olarak sundu. Konut ve gıda gibi en temel ihtiyaçların fiyatları fırladı! TÜİK’e göre gıda ve alkolsüz içeceklerin yıllık enflasyonu yüzde 91,63. Yaz aylarında beklenen mazot zamlarını düşünecek olursak gıda ürünleri tarladan bedavaya dahi çıksa yalnızca nakliye maliyeti bile gıda enflasyonunu önümüzdeki süreçte artırmaya devam edecek. Bu yüzden ekmek 10 lira olur mu diye tartışıyoruz.

Enflasyonla kitlelerin sefalete sürüklenmesi ekonomik göstergenin yalnızca bir yüzü. Diğer taraftan patronların kârlarının yükseldiği görülüyor. Nasıl mı? Patronlar için sattıkları her şeyin fiyatı artarken emeğe verdikleri pay, yani ücretler enflasyonla eriyor. Örneğin, patron ocakta 5’e sattığı üründe emeğe 1 lira ödüyordu. Bugün o ürün 10 lira oldu ve emek hâlâ 1 lira! Sonuç olarak şu aşamada emekçilerin sefaleti doğrudan patronların kasalarının daha da dolmasını sağlıyor. Aynı zamanda spekülasyona çok açık olan bu sistemde para oyunları ile inanılmaz kârlar elde edebiliyor. Emekçiler sefalete itilirken özel bankaların 2022 yılının ilk iki ayındaki kârlılığı yüzde 323 arttı! Nasıl mı? Erdoğan faiz lobisine savaş açtığını söyleyerek Merkez Bankası’nın kredi faizini yüzde 14’e düşürdü. Özel bankalar, emekçilerin vergileri ile dolan Merkez Bankası’ndan yüzde 14 faizle kaynak alıp, maaşı yaşamaya yetmediği için kredilere yönelen emekçileri yüzde 25’in üzerinde bir faizle borçlandırıyor. Bu sayede özel bankaların faiz gelirleri yüzde 171 artıyor!

DİSK-AR’ın “Sermaye Büyüdü, Emek Küçüldü” başlıklı araştırmasının söylediğine göre son iki yıl içinde emeğin tüm üretilen zenginliklerden aldığı pay yüzde 20 azalırken, aynı zaman içerisinde bir avuç sermayedarın geliri, on milyonlarca emekçinin toplam gelirinin 2 katı kadar arttı. Buradan bizim çıkarmamız gereken sonuç şu: Türkiye’de herkesin insanca yaşamasını sağlayacak bir özkaynak var.

Hükümet bu gerçeğin fazlasıyla farkında ve asgari ücret zammı tartışmasında ikiyüzlülük yapıyor. Hükümet sorunu çözmenin değil, zammı bir seçim yatırımı olarak değerlendirmenin derdinde.

Aralık ayında asgari ücretin 2825 TL’den 4250 TL’ye çıktığını müjdeleyen Erdoğan “Asgari ücret artışı son 50 yılın en yüksek rakamını ifade eden yüzde 50 seviyesinde gerçekleşmiştir” diyerek övünüyordu. Ancak gerçeğin ne olduğunu bugün görebiliyoruz. Türk-İş’e göre zamdan beş ay sonra asgari ücret açlık sınırının neredeyse 2 bin lira altında kaldı!

Bugün AKP’ye doğrudan bağlı olan tüm yayın kuruluşlarında temmuzda asgari ücrete yeni bir zammın yapılacağı konuşuluyor. Bir önceki deneyimimizden ve Nebati’nin açıksözlülüğünden anlıyoruz ki zam yapılsa dahi gelirimiz hemen eriyecek ve ikinci bir vurgun döngüsüne gireceğiz.

Her şey çok net ve son sözü bizim mücadelemiz söylemeli: Tüm ücretlerin her üç ayda bir gerçek enflasyon oranında otomatik olarak artırılması, tamamı soyguncu olan bankaların kamulaştırılması insanca bir yaşam için taleplerimizin ön sıralarında yer almalı.

Yorumlar kapalıdır.