Suriye operasyonu seçim kazandırır mı?

Seçimlerin yaklaşmasıyla baskı, kutuplaştırma ve savaş politikalarına hız veren Saray rejimi, geçtiğimiz ay Suriye’ye dönük bir harekât hazırlığı olduğunu duyurmuştu. O zamandan bu yana henüz somut bir adım atılmamış olmakla birlikte Erdoğan, 27 Haziran’daki kabine toplantısının ardından bir kez daha “Suriye sınırımızda oluşturmaya başladığımız güvenlik koridorunun eksiklerini tamamlamayla ilgili hazırlıklarımız biter bitmez yeni harekâtlara başlayacağız” açıklamasında bulundu.

Suriye’ye dönük yeni bir harekât için ABD ve Rusya’nın ikna edilmesine yönelik çalışmalar ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi alanındaki operasyonlar devam ederken, bir yandan Saray rejimi Öcalan’la görüşmelerin yeniden başlayabileceğine dair haberler sızdırıyor. Bu sırada HDP’ye dönük saldırılar, hapishanelerdeki insanlık dışı uygulamalar, Kürt gazetecilere yönelik baskılar hızını kaybetmeden sürüyor.

Cumhur İttifakı, seçimleri kaybetme ihtimali arttıkça, Kürt halkının oylarını kazanabilmek için umutsuzca girişimlerde bulunuyor. Bir yandan Saray’a boyun eğmeyen HDP’yi kapatma davalarıyla, Kobane davası gibi düzmece iddianamelerle baskı altında tutarken, diğer yandan Kürt hareketi liderliği içerisinde ihtilaflar çıkarmaya çalışarak kendisine alan açmaya çalışıyor. 2015’te kendi himayesinde gerçekleşen Dolmabahçe Mutabakatı’nı tanımadığını ilan ederek çözüm sürecini sonlandıran Erdoğan, Van’daki konuşmasında “Silaha sarılarak çözüm sürecini bitirmenizi kim istedi diye sorun” diyerek, uyguladığı baskı ve şiddet politikalarının faturasını da HDP’ye kesmeye çalışıyor.

Bütün bu Saray mühendisliklerinin içerisinde yer almayan tek seçenek, antidemokratik uygulamaların sonlandırılması ve Kürt halkının demokratik haklarının tanınması. Baskı ve şiddet politikalarının genelleştirilmesi üzerinden temellenen AKP-MHP ittifakı için bu, kendi varoluşlarının inkârı demek. Tam da bu nedenle, Kürt halkının temel taleplerini gerçekleştirmek yerine her türden Saray entrikasını devreye sokarak politik durumu kendi lehlerine değiştirmeye çabalıyorlar.

Bu konuda Cumhur İttifakı büyük bir avantaja sahip: düzen muhalefetini oluşturan Millet İttifakı ve çeperindeki 6’lı Masa. AKP-MHP ittifakının baskı ve şiddet politikalarına sesini yükseltmeyen, hatta bu politikaları çoğunlukla onaylayan 6’lı Masa partileri, Kürt meselesine yalnızca HDP’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendi adaylarını desteklemesi çerçevesinden yaklaşıyor. Düzen muhalefetinin bu sinik tutumu, Erdoğan’ın bu alanda yeni hamleler yapabilmesine imkân tanıyan başlıca etmenlerden.

Düzen muhalefetinin sınır ötesi operasyonlarda da tam desteğini alan Erdoğan, seçimler öncesinde Suriye’ye dönük yeni bir müdahale için bütün imkânları zorlayacak. Bunun için hiç şüphesiz, öncelikli koşul ABD ve Rusya’nın onayını alabilmek. Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle ortaya çıkan politik konjonktürden yararlanarak, bu doğrultuda tüm kartlar pazarlık masasına sürülüyor. Erdoğan’ın umudu, bu operasyonla ekonomik çöküşün ve politik çürümüşlüğün üzerini bir süreliğine de olsa örtebilmek, başta HDP olmak üzere tüm muhalefet kesimleri üzerinde baskıyı artırmak ve seçimlere bu koşullar altında girerek yeni bir zafer elde etmek.

1 Kasım seçimlerinin hayaliyle yaşayan Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın yüzleşmek istemediği gerçek ise, ekonomik ve siyasi alanlardaki iflasın ulaştığı derinlik. ABD ve Rusya’dan icazet alınarak yapılabilecek kısmi nitelikli bir sınır ötesi operasyonun Cumhur İttifakı’nın kaybettiği oyları geri getirmesi artık mümkün değil. Ne var ki, Cumhur İttifakı’nın karşısına gerçek bir siyasi alternatif çıkmadığı sürece, içinde bulunduğumuz baskı ve sefalet koşulları benzer biçimde sürecek. Bu nedenle, sosyalistlerin, HDP’nin, emek örgütlerinin düzen partilerinden bağımsız emek eksenli bir ittifakı hayati gerekliliğini koruyor.

Yorumlar kapalıdır.