Türkiye Troçkizminin kurucu önderlerinden, Türkiye’de Morenist akımın, İşçi Cephesi’nin ve İşçi Demokrasisi Partisi’nin kurucularından, İDP merkez komite üyesi ve gazetemiz yazarlarından Muhittin Karkın’ı 24 Haziran günü ani ve beklenmedik bir şekilde kaybettik. Muhittin yoldaş vefatından kısa süre önce gazetemizin temmuz sayısı için yazılarını ulaştırmıştı. “Bürokratlardan bir ihanet daha” başlıklı bu yazısında Muhittin yoldaş, sendikal bürokrasinin işçi sınıfını sefalete mahkûm edişini ele alıyor ve “mücadeleci sendikal akımın” kurulmasının acil gerekliliğini vurguluyor.
Geçen aralık ayında asgari ücretin açıklanmasından hemen önce “10 bin lira olsa neye yarar?” diye yazmıştık; açıklanan 8.500 lira iki ay sonra hiçbir işe yaramamış, eriyip gitmişti. Şimdi de tam “15 bin lira olsa neye yarayacaktı?” diyorduk ki, ihanet rakamı 11.402 lira olarak açıklandı. Bu kez iki aya bile kalmadan bu rakamın hiçbir işe yaramayacağı görülecek. Emekçiler daha fazla yoksullaşmaya bir kez daha mahkûm edildiler.
Ama sorunun daha büyüğü başka bir yerde. Yeni Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek patronların kraliyet örgütü TÜSİAD’la görüşüyor ve onlarla “aman patronların kârlarını düşürmeyelim” anlaşmasına varıyor. Öbür yandan sendikal bürokrasinin genel kurmayı Türk-İş, “yıllık ortalama enflasyon yüzde 63,72” yalanıyla (gerçekte yüzde 100’ün üzerinde) masaya oturup yüzde 34’e imza atıyor. Bu arada tabii rejim adına emekçiler üzerinde ahlak polisliği görevini üstlenmiş olan Hak-İş Erdoğan’a ve yeni bakanlara “hayırlı olsun” ziyaretleri yapıyor.
Peki, ya DİSK? DİSK’in “amiral gemisi” Birleşik Metal sendikası “Mayıs 2023 dönemi için dört kişilik bir ailenin açlık sınırını 10 bin 72 lira, yoksulluk sınırını ise 34 bin 838 lira olarak açıklıyor, bu arada DİSK başkanı Arzu Çerkezoğlu da “Asgari ücret yoksulluk sınırının en az yarısı olmalı” diye demeç veriyor. Başka ne yapıyorlar? Hiçbir şey, açıklanan asgari ücreti lafzen eleştirip olmuş bitmiş kabul ediyorlar.
İşin acı yanı, işçilerin neredeyse yüzde 65’ini ilgilendiren asgari ücretin belirlenmesinde emekçilerin hükümet, patron ve sendika bürokrasisinin cenderesi arasına sıkıştırılmış olması. Hükümet patronlarla anlaşıyor, Türk-İş’le pazarlık mizanseni düzenleniyor, sonra “Al işçi, sana bu kadarını layık gördük,” diyor. İşçilerden de buna “eyvallah” demeleri bekleniyor. Ne öncesinde ne sonrasında lafın ötesinde ne bir protesto ne bir grev ne başka bir eylemlilik. Bu tiyatroya bir son vermek gerekiyor artık.
İşçi sınıfını bu eylemsizliğe, patronlardan bu şekilde inayet beklemeye mahkûm edenler sendika bürokratları. Koca koca sendikalar rejimin çizdiği emek düşmanı sınırlar içinde sınıfa ihanetlerini kolayca gerçekleştiriyorlar. 1970 yılının 15-16 Haziran günlerinde işçiler hükümetin sendikalar ve TİS yasalarında yapmaya çalıştığı emek düşmanı değişiklikleri muhteşem bir seferberlikle çöpe atmayı başarmışlardı. Bugün neden daha da kötüleşen bu yasalara, asgari ücret yasasına ve diğer baskı yasalarına karşı mücadele edilmiyor? Çünkü buna cesaret eden sendika önderlikleri yok. Hepsinin başına bürokratlar çökmüş durumda. Sadece hükümetin ve patronların çizdiği sınırlar içinde körebe oynuyorlar. Kapitalist devlete biat etmiş durumdalar.
Buna bir son vermek gerekiyor. İşçi sınıfı ekonomik, sosyal ve demokratik hakları için seferber olmalı. Ama bu seferberlik için birleşik bir önderliğe ihtiyaç var. Sendika ağalarının cenderesini kırmak, işçilerde “başarabiliriz” cesaretini ve güvenini uyandıran bir önderlik. Sendikalarda sesi kısılmış, azınlıkta bırakılmış dürüst ve militan sendikacılardan; sendika bürokrasisi içinde yükselmeyi değil, sınıf yoldaşlarının haklarını savunan temsilcilerden; işyerlerindeki öncü işçilerden; sınıfın mücadelesine destek veren aktivistlerden oluşacak bir “mücadeleci sendikal akım” kurulabilir ve kurulmalıdır.
İşçi demokrasisine dayalı asgari bir “mücadeleci sendika programı” çerçevesinde el ele veren böylesi bir akım mücadeleye yeni bir nefes, yeni bir cesaret ve yeni bir özgüven getirebilir. Ve tabii meclise girmiş olan emek yanlısı tüm milletvekilleri kendilerini bu mücadelenin hizmetine adayabilir. İşçi sınıfı bürokratların tiyatrosuna mutlaka son vermeli, mücadele tarihinin yeni perdesini açmalı. Hem de hükümetin ve patronların saldırı planlarının daha da sertleştiği bu dönemde.
Yorumlar kapalıdır.